Seyit Rıza ve Dersim ileri gelenlerinin nereye defnedildiği sorusunun 87 yıldır cevap beklediğinin belirtildiği yönetim kurulu açıklamasında şunlar kaydedildi:
Seyit Rıza ve Dersim ileri gelenleri 15 Kasım 1937 yılında, evrensel ve insancıl hukuk normları ile Türkiye'nin ulusal mevzuatına aykırı şekilde yargılanıp idam edilmişlerdir. Seyit Rıza’nın ve Dersim ileri gelenlerinin ne ile suçlandıkları ve haklarında nasıl bir yargılamanın yapıldığı henüz açıklanmadığı gibi mahkeme tutanakları “Devlet Sırrı” denilerek kamuoyuna açıklanmamıştır. Üstelik Seyit Rıza’nın ve Dersim ileri gelenlerinin nereye defnedildikleri halen kamuoyundan gizlenmektedir. Ölü bedenlerin ailelere tesliminin bir zorunluluk olduğu ulusal ve uluslararası mevzuatta hüküm altına alınmasına rağmen, bugüne değin resmî kurumlarca herhangi bir somut adım atılmamıştır.
Ölü bedenlere saygı meselesi bir ahlaki yükümlülüktür. Nitekim AİHM’de ölünün yakınlarına iade edilmemesine dair verilen 2013 tarihli iki kararda -Sabanchiyeva ve Diğerleri/Rusya, Maskhadova ve Diğerleri/Rusya -ölünün yakınlarına teslim edilmemesi veya defin yerinin aileye söylenmemesini 8. madde ihlali olarak kabul etmekte, Uluslararası Kızıl Haç'ın derlediği geleneksel uluslararası insancıl hukuk kurallarında Kural 112 ile Kural 117 arası "ölüye saygı ve adaleti" düzenlemektedir. Bunlar: Ölüleri arama ve toplama yükümlülüğü; Ölülerin soyulmaya ve vücut bütünlüklerinin bozulmasına karşı korunması; Ölülerin kalıntılarının ve kişisel eşyalarının iadesi, Ölülerin defnedilmesi; Ölülerin kimlik tespiti, Kayıp kişilerin akıbeti hakkında bilgi verilmesidir.
1949 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nde, savaşan tarafların ölüleri arayıp bulma, bedenlerinin yağmalanmasını önleme yükümlülüğünün, savaşan tarafların ölülere ait bütün bilgilerini maddi manevi değeri olan bütün eşyalarını kaydedip karşı tarafa veya yakınlarına iade etme yükümlülüğünü, ölüleri insan onuruna layık bir şekilde defnetmek, mümkünse defin işlemini mensup oldukları dini vecibelerine göre yapmayı, mezar yerlerini işaretlemeyi, mezarlıkları korumayı düzenlemektedir.
1977 tarihli ikinci ek protokolle de uluslararası olmayan silahlı çatışmaları kapsayarak savaşın doğrudan tarafı olmayan veya artık çatışmalarda yer almayanların onurlarını ve bedensel bütünlüklerinin korunması hakkına yer verilmektedir. 2002 yılında faaliyete geçen BM Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsünü belirleyen 1998 tarihli Roma Statüsü ’nün 8. maddesi de insan onuruna yönelik savaş suçlarının ölü insanları kapsadığı da bellidir.
Seyit Rıza ve Dersim ileri gelenlerinin ve sonraki süreçte Dersim’de katledilenlerin ya yakılarak ya da çok farklı yerlere toplu gömülmesi, yer ve akıbetlerinin hayatta kalan sonraki kuşak yakınlarına söylenmemesi Dersim’de işlenen insanlığa karşı suçların 1937-1938 ile başlayıp ve o tarihle bitirmemeyi amaçlayan bir sürekliliğe tekabül eder.
Bu ortak acının iyileştirilmesi için; tarihimizin bu karanlık sayfalarıyla esaslı biçimde yüzleşilmesi gerekmektedir.
Önemle belirtmeliyiz ki; Seyit Rıza ve Dersim ileri gelenlerinin idamlarından yaklaşık 22 yıl önce ülkeyi işgale gelen ve Çanakkale Savaşlarında ölen Anzakların resmi merciler tarafından her yıl düzenlenen resmî törenlerle anılması, ancak bir müttefik olan Seyit Rıza’nın ve Dersim ileri gelenlerinin resmî törenlerle anılmaması düşündürücüdür. Anlaşılan o ki egemen resmi paradigma Anzaklara sergilediği tutumu Seyit Rıza ve Dersim ileri gelenlerine göstermek istememektedir.
Ve yine bu ülkede resmi çevreler, tek eylemi Dersim için “tedip ve tenkil harekatı” denen kıyıma karşı Dersimlileri seferber etmek için çaba göstermek olan ve başkaldırı hakkını kullanan Seyit Rıza’ya ve Dersim ileri gelenlerine Anzaklara baktığı gözle yani iyi gözle bakmamaktadırlar.
Tarihi gerçeklerle yüzleşilmesi için Seyit Rıza ve Dersim ileri gelenlerinin yargılandıkları dosyaların, tutanaklarının tamamının arşivden çıkartılarak halkın, hukukçuların ve tarihçilerin incelemesi için açılması ve Seyit Rıza ile Dersim ileri gelenlerinin mezar yerlerinin açıklanması gerekmektedir.