https://www.dersimekspres.com/files/uploads/user/f402f3e7f4bdaa7211f9e3ea203cf3a5-d6c93e29b7cb16b0157c.jpg
YILMAZCAN ŞARE

PARAMPARÇA

18-02-2024 10:37 1030 kez okundu.

Kalem tutan elim. Ah şu elim; ağlayan elim. Elimin kalbi acıyor. Elimin canı yanıyor. Elim ki nice tanıklıkların çığlığını duymuş. Bin yaşında bir dert dağı. Elim keder durağı. Ah benim ince ince kanayan elim. Varsın yazsın bir nice hali. Yaz elim yaz hali, ahvali. Halleri perişan edilmişlerin hallerini, sesi duyulmamış ölüleri, kimsesiz sağları, garipleri, ezilmişleri, sen ki; kimsesi olmuşsun onların, sen işte sen sağ elim. Yaz işte aynı öyle yaz. Nasılsa öyle. Tıpkı Ahmet Arif 'in o derin dizelerindeki tanıklık gibi. “Çaresiz vurulacaktı, buyruk kesindi, gayrı gözlerini kör sürüngenler yüreğini leş kuşları yesindi...”

Yaz elim leş kuşlarını, sürüngenleri, yılanları, çiyanları, insana kıyanları. Buyruğu veren kararmış o aklı yaz. Tetiği çeken o diken batağı eli yaz. Kurumuş vicdanı, olmayan insafı yaz. Sor hele elim; İnsan nasıl öldürebilir? “Seviyorum seni” dediği insanı... Nasıl kalbini karartarak asılır ki tetiğe? Sor, sorgula et yiyen, kan içen bu çakalları. Ama aklım diyor ki elim “Bunu yapması için bir insanın ruh hastası olması gerekir.”

Nereye gidiyorsun ey zaman? Ardında bıraktığın bu kan, bu utanç kimin? Bu ülkede yüzlerce, binlerce kadın canilerin bıçak darbeleri ya da kurşunlarına hedef olmaktan kurtulamamışken, nereye ey zaman, ey kör tarih? Kendini namus bekçileri sanıp her haltı yiyen bu erkek müsveddeleri söz konusu namus olduğunda suçluluğu ispatlanmadan ya da sırf kendi şizofrenik hallerine kurban ettiler nice kadınları. Ya kendi rezilliklerini örtmek için öldürdüler ya da korkularından dolayı işledikleri haltı bilen kadın ise susturdular. Konuşan kadınları susturdular. Korktukları kadınları vurdular. Ama hepsi sevgi tüccarıydılar. Elleri, kolları kırılmış, parmakları dağılmış nice kadınlar susuyor öyle isimsiz mezarlıklarda.

Bir düşün elim; İnsan tuttuğu eli nasıl kırar, öptüğü yüzü, kokladığı teni nasıl toprağa gömer? Güzel söz duyduğu dili, güzel söz söylediği kulağı, kokladığı saçı, başını koyduğu dizi. Nasıl kıyar insan nasıl? Biliyorum elim biliyorum. Cesaret alıyorlar bir yerlerden. Hukuksal yetersizliklerden, iyi hal indirimlerinden ya da nefsi müdafaa dedikleri kendilerini koruyan durumlardan cesaret alarak öldürüyorlar. Koca koca hayatları gözlerini kırpmadan harcayıp bir kaç yıl yatıp çıkıyorlar. Yasını biz çekiyoruz, acısı bize kalıyor. Hepsi içlerindeki mahpusların gardiyanları, apoletli kabadayıları. Ali kıran baş kesen. Kendi sevgilerini yiyerek kahraman kesilmiş süt kedileri. Yazık bize gerçekten yazık elim. İnsanımızı koruyamıyoruz. Ne sen ne ben ne öbürü ne ötekisi. İyiler pul pul harcanıp gidiyorken, biz yolun kıyısından izliyoruz bütün olup biteni. Yılan hepimize dokundu ve bin yaşama derdinde. Zehirlendik elim. Susarak zehirlendik. Alıştık elim, ölüm uykusundayız sanki ve her ceset gözlerimizin çitinden atılırken kazılmış çukurlara, bize saymak ve uyumak düşüyor elim. Sayarak uyuyoruz. Uyumak için sayıyoruz gibi. Ve bu insan cellatları sırf hayatlarına girmek için onlarca dil döktükleri kadınların onlarca yıllık ömürlerini babalarının bozuk paraları gibi harcıyorlar. Elim yaz bu halleri ahvalleri. Tıpkı şairin dediği gibi. “Vurulmuşum düşüm, gecelerden kara. Bir hayra yoranım çıkmaz. Canım alırlar ecelsiz sığdıramam kitaplara. Şifre buyurmuş bir paşa. Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız. Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz. Rivayet sanılır belki. Gül memeler değil domdom kurşunu. Paramparça ağzımdaki... “ Rivayet değil gerçek. Ondandır ki kadın kırımı yapan bu katillere haklılık payı çıkarılmadan, iyi hal, nefsi müdafaa gibi safsatalara sarılmalarına izin vermeden, en ağır cezalar verilmelidir. Kolay mı öyle ana baba kuzusuna kıymak? Sen, sana kalbini emanet edenin kalbini söküp alacaksın sonra da pişmanım deyip işin içinden sıyrılacaksın öyle mi? Bu devran hep böyle mi döner elim? Olay bu kadar ucuz ve basit öyle mi? Olmadı mahkemede bir takım elbise giyip, bir iki göz yaşı döküp, adına iyi hal dedikleri orta oyununu oynayıp, iyi insan derisi giyip yüzsüzce kendine kader mahkumu dedirtip yırtacaklar öyle mi? Ne ala durum ne iyi hal ohhh, oldu olacak bir de sırf içeri atıldılar diye onlara özür plaketi de verilsin olmaz mı elim? Kadınlarımızın hayatları, kızlarımızın hayatları bu ağzı pis kokan, nefsi pis, fikri pis, vicdanı yok, merhameti bitik canavarların elinde oyuncak değil beyler. Bizim kadınlarımız ve kızlarımız bu acımasız barbarların deney kadavraları değiller. Hak, hukuk ve adalet sizin kızlarınız ve kadınlarınız için de gerekli sayın yargıçlar. Her kadın katili bir öncekinden ilham alıyor gibi. Sanki gerçek değil de bir film sahnesini canlandırıyorlarmış gibi. Film sahnesinde bile vicdanlı bir oyuncu tetiği çekerken oynadığı karakter cani de olsa içinde ince bir sızı hisseder. Ve gerçek olmaması ile de teselli bulur. Filmi izleyen vicdanlı insanlar bile film olduğunu bildikleri halde gözyaşı dökerler. Peki, durmadan çoğalan bu serinkanlı katiller durmadan üremeye devam ederken kadınlarımız da durmadan ölmeye devam mı edecekler? Elini kolunu sallaya sallaya çıkıp gidecek seviyorum diyen kadınları kurşun yağmuruna tutacaklar öyle mi? Kadınlarımıza buradan sesleniyorum. Emin olmadan, tanımadan gönlünüzü vermeyin. Yoksa sonunda böyle bozuk para gibi harcıyorlar sizi bu vicdansız yaratıklar. Ne demiş Neşet Ertaş usta “Kadınlar İnsandır. Biz İnsanoğlu.” İnsan olan kıyamaz kadına. Suçu ne olursa olsun kıyamaz... Öyle değil mi elim?

Neler Söylendi?

Raştiye..

Her insanın özünde kötülük vardır.Kabil çiftçiydi.Habil çobandı..Kabil ,Habil'i kıskandı ve Habil'den nefret ederdi.Sonunda Kabil, Habil'i öldürdü..İnsanoğlunun yaratılışında(fıtratında) ego, kıskanma,nefret,saldırganlık vardır.Bunlar birer içgüdüdür.Belki de hayvanlar ile ortak yanlarımız bunlardır.Hayvanlarda içgüdüleri ile hareket eder.Hiçbir zaman insanoğlu dürüst olamaz.İnsanoğlunun fıtratında sorun var.İnsan-ı kamil olmak öyle kolay değil..İnsan ne zaman kötülüklerden tam anlamıyla arınırsa insan-ı kamil olur ve Tanrıya ulaşır.Tanrıdan geldik Tanrıya gidiyoruz.Nedir bu evrenin sırrı?..Niye geldik niye gidiyoruz?.Bilen yok..Ne filozoflar geldi, gitti, hiç kimse bu evrenin sırrını çözemedi.Antik çağ Yunan bilginlerinin bir açıklaması var"Bir güç var, o güç herşeyi biliyor ve o güç bizi yönetiyor"...Zen Avesta kitabından bir cümle ile bitireyim."Kahmai ma o verazdum ke ma tastme"(Bizi kim yaptı, bizi kim yonttu)..Avesta dilinin yüzde 30 'u Zazaca...Farsça bildiğim için o kaynakları inceliyorum. 2 ay önce