https://www.dersimekspres.com/files/uploads/user/a5f3c488082d31416e5323823b4bc5d5-02c02714c85da33eefbe.jpg
Dr. Hüseyin Çağlayan

Yerinde Yönetim, Demokrasi ve Dersim

29-04-2023 16:28 1077 kez okundu.

Dünyadaki ilk yerel yönetimler, antik site yönetimleridir. Kendi kendini yöneten kent yönetimleri siyasi ve dini olarak özerk yönetimlerdi. Sitelerin bu yönetim biçimi Roma İmparatorluğuna kadar sürmüştür. Tarımın gelişmesi ile kentler de büyümüş ve feodal yapıya karşı belli özgürlükler yaratmışlardır.

Avrupa’da devletin kurumsallaşması, modern anlamda belediyecilik, Fransız Devrim’inden sonra başlar. Fransız Devrimi aynı zamanda yerinde yönetim, yerel girişimcilik kavramını da beraberinde getirmiştir.

1980’lerden itibaren küreselleşmenin gelişmesi ile beraber yerel yönetimler daha da ön plana çıkmaya başlamıştır.

Dünyada bir taraftan küreselleşme süreci devam ederken, diğer taraftan da yerel yönetim biçimleri veya özerk yapılar ayrı bir önem kazanmaktadır. Bir ülkenin yerel yönetim biçimi, kamusal yapısı, o ülkenin eriştiği evrensel hukuk yapısını ve demokrasi düzeyini göstermektedir.

Şurası bir gerçek ki, geleceğin kamu ve yerel yönetim yapıları daha adem-i-merkezci, daha katılımcı ve özerk bir yol izleyecek ve şekillenecektir. Bu yol, merkezi yönetim dışında bulunan yerel özerkliğe sahip, kendi karar organları olan ve seçimle belirlenen yönetim biçimidir. Yerel ve bölgesel yönetimler, anayasanın belirlediği ilkler çerçevesinde demokratik bir yönetim biçimidir. Kararların merkezi odaklı alındığı, gelir ve giderlerin merkezi bütçede toplandığı merkezi bir yapıyla kıyaslandığında daha demokratik, daha katılımcı olduğunu ve çağımızda özgürlükçü demokrasilerin temelini oluşturduğunu söylenebiliriz. Çünkü merkezden alınan kararlar yerel halkın ihtiyaçlarına hitap etmeyebilir. Etmediği gibi her şeyin merkezden yürütüldüğü, tek elden karara bağlandığı yönetim anlayışı günümüzde geçerli değil ve demokratik anlayıştan da uzaktır. Demokrasinin cılız olduğu ülkelerde güçlü yerinde yönetim, merkezi yönetime karşıt olarak algılanmaktadır. Oysa yerel ve merkezi yönetimler birbirinin güçsüz yanlarını tamamlayan yönetim biçimleridir.

Yerel Yönetim, Özerklik ve Demokrasi

Demokrasi, Yunanca demos, kratos kelimelerinden oluşmuştur, halkın kendi kendini yönetmesi anlamına gelmektedir. Demokrasi, halkın iktidarı, toplumun örgütlenmesi ve haklarına sahip çıkması anlamına gelir. Demokrasi, yalnız çoğunluğun yönetimi değil, aynı zamanda azınlıkta olanların haklarına –dillerine, inancına- saygı gösteren yönetim biçimidir.

Sivil toplum, devlet dışındaki tüm kurumları içerir ve devletçe düzenlenmeyen sosyal ilişkiler alanını kapsar. Yerel yönetimlerin, sivil toplum olup olmadığı tartışmalı olup, Hegel’e göre yerel yönetimler sivil toplumun paçasıdırlar. Fakat Türkiye de yerel yönetimler, devletçe oluşturulmuş ve halk tabanına dayanmadığı için belediye kurumunun sivil toplumun bir parçası olup olmadığı tartışmalıdır. Yerel yönetimlerin demokratik bir yapıya kavuşması için bireysel hak ve özgürlüklerin, hukuk kurallarının geçerlilik ilkesinin sağlanması ve katılımcılık şarttır. Yani, özerklik sağlanmalı, vesayet denetimi kaldırılmalı, halkın yönetime katılım yolları açık olmalı ve belli bir demokrasi kültür birikiminin olması lazımdır. Bunların gerçekleşmesi için yerel yönetimlere mali olanakların sağlanması gerekir.

Siyasal sistemin demokratik olmadığı bir toplumda yerel demokrasiden veya demokratik yerel yönetimden söz etmek doğru olmaz.

Özetlersek; Güçlü yerel yönetimler, devletin değil, sivil toplumun bir parçası olarak faaliyet gösterir, daha aktif, daha hızlı, daha etkin bir şekilde hizmet sunar; yerel halkın ihtiyaçlarını karşılayıp, demokrasinin güçlenmesine katkı sağlar.

Yerel Yönetimler ve Dersim

Ülkemizde insan haklarına gereken önem verilmediği gibi, kentimizde de insan haklarına ve kentli haklarına yeteri önemin verilmemiştir.

Dersim, merkezi sistem tarafından dili ve kültürüyle bir bütün olarak sistem karşıtı görülmüş, dolayısıyla yeteri mali yardım yapılmamış, gereken altyapı hizmetler sunulmamıştır.

Kentin belediye yönetimi –CHP, HDP yönetim veya bağımsız- ne yazık ki, merkezi yönetimi zorlayacak girişimlerde bulunamamış, kişisel inisiyatif ve yetkilerini yeterince kullanamamıştır.

Şehre baktığımızda 70’li yıllardan bu yana şehirde yaşam hakkı kalitesi konusunda göze çarpan ciddi sağlıklı gelişme göze çarpmamaktadır: Kentte, insanların serbest ve rahat oturabileceği, çayını, kahvesini içebileceği, kitabını ve gazetesini okuyabileceği bir parkı, bir kent meydanı yoktur. Olan küçük küçük meydan veya sokaklar motorlu taşıtlara teslim edilmiştir. Kent tamamen motorlu araç tarafından istila edilmiştir. Parkı ve kent meydanı olmadığı gibi mimari yapısı da coğrafyasına uygun planlanmamıştır. Estetiği zayıf olan beton binalara ağırlık verilmiştir. Kentin, çevre için, insan sağlığı için önem taşıyan bir yürüyüş parkuru veya bisiklet yolu bulunmamaktadır. Kaldırımlar, bakkal ve seyyar satıcılar tarafından daraltıldığı için insanlar caddelerde yürümekte, bu da trafik ve insanı kaotik bir karmaşaya itmektedir. Ne trafik memuru ne zabıta ne de kural belirleyen bir kurum mevcut. Kente hâkim olan sadece kaos ve keşmekeşliktir. Tamamen üçüncü dünya resmi hâkim. Bu durum şehrin yaşanabilir kalitesini oluşuz şekilde etkilemektedir.

Ayrıca Belediye yöneticileri, altyapı, yol, kanalizasyon, spor gibi konularda yetersiz kalmış, gereken hizmetleri yeterince sunamamışlardır.

Su kenarları rastgele işgal edilmiş, insanlar yeterince bu imkânlardan faydalanamamaktadırlar. Piknik alanları belirlenmediği için insanlar kara düzen rastgele ateş yakıp yağlı etlerin tüm koku ve dumanını şehre yaymaktalar. Kentte hâkim olan duygu, şehrin sahipsiz ve kimsesizlik duygusudur.

31 Mart 2019 Komünist Parti’den aday olan Fatih Mehmet Maçoğlu seçimi kazandı. Komünist başkan, seçilmiş HDP’li belediyeye başkanını görevden alan ve yerine kayyumun atadığı başkanı koltuktan indirdi, kendisi göreve başladı. Dersim buna sevindi. Komünist bir başkanın seçilmesi Türkiye’de bir ilkti. Buna yalnız Dersim sevinmedi, Türkiye’nin ilerici, demokrat kesimi de sevindi.

Türkiye’de komünizm öcü olarak görülüyordu. Komünist başkana seçilmesiyle komünizmin bir öcü olmadığını, başlattığı tarım, üretim ve kooperatifleşme ve kültürel faaliyetleriyle gösterdi. Bu işin olumlu tarafı.

Ne yazık ki, olumsuz tarafı da var: Kütüphanesiyle, konferans salonuyla yapılması planlanacak bir kültür merkezi, trafik sorununu, otopark yapımı, bozulan yollar, patlayan kanalizasyon, kesilen sular…

Bunları belirtirken tabii ki yerilmesi gereken yalnız belediye yönetimleri değildir. Kentin sağlıklı gelişmesi ve yerel demokrasilerin gelişmesi için yurttaşların da örgütlü ve duyarlı olmaları gerekir. Ama ne yazık ki insanlar yerel yönetimler konusunda yeteri duyarlılığı gösterip inisiyatif aldığı söylenemez. Kent yapısının estetiği, mimari dokusu, parkı, yolu, kültürü, sanatı, edebiyatı tartışma yerini kısır ideolojik tartışmalar almaktadır. Oysa bir kent için önemli olan hizmettir: Park, kütüphane, mimari estetik, kaldırım, bisiklet yolu, yaya yolu, edebiyat ve sanat…

Tabii ki, yoksulluğun, sömürünün, talanın, ekoloji kıyımının olduğu günümüzde solcu, sosyalist düşüncelere sahip olmak doğal ve günümüzün şartlarına göre belki de gerekli olduğunu düşünüyorum ama kent için asıl önemli olan kent insanına hizmet ve kenti yaşanabilir huzurlu bir kent yapmaktır. Bu sağlanırsa fikirler, daha demokratik bir ortamda akar ve yatağını bulur.

Komünist başkan, seçildiği dönemde büyük sempati kazanmıştı. Ne yazık ki, kendisine duyulan büyük sempati ve enerjiyi, kent hizmetine, yani imar, barınma, mimari yapı, alt yapı, spor, yaya yolları, sanat/edebiyat için kanalize edebilir, kentte bir heyecan yaratabilirdi, edemedi.

Tabii ki Demokles kılıcı gibi üstünde sallanan bir iktidar olduğunu da unutmamak gerek ama buna rağmen hizmet konusunda bir iz, bir eser bırakabilirdi, bırakamadı.

Dersimliler, büyük çoğunlukla coğrafyasını, toprağını, dilini, kültürünü seviyor. Diliyle kültürüyle bu kentin yaşamasının istiyorsak, geçmişin eksikliklerinden ders çıkarıp kentin kültürüyle, sanatıyla, mimarisiyle, parklarıyla daha yaşanabilir hale getirmeliyiz. Kentte herkese görev düşmekte.

15 Mayıs sonrasında Dersim ve Türkiye için her şeyin daha iyi, baharın daha coşkulu olacağı umuduyla sevgi ve saygılarımla…

Daha güzel, daha yaşanabilir bir Dersim ve Türkiye için… Her şey daha güzel olur umuduyla…

Neler Söylendi?

Raştiye..

Ne acıdır ki,Dersimlilerin başta geliştirdiği"siyasi aklı" yoktur.Bu aklı oluşturmak gerekir.Kendine özgü bir bakışaçısı olmalıydı,ama yok..Peki ne var?..Başkalarına bağlılık var,başkalarından bir etkilenme var.Solculuk ve Kürtçülük Dersim'e özgü durum değil...Dersim kimlik olarak "inançsal- kültürel" bir yapıya sahip.Yani ana eksen budur...Dersim felsefesinde daha özgür ve liberal anlayış egemen...Çünkü Dersim bağlamında diktatörlük veya despot, otoriter totaliter bir yönetim şekli olmaz.Solcu veya Kürtçü ideolojiler tek adam diktatörlüğünü temel alır..Dersim toplumculuğu "rızalık" üzerine kuruludur.İstiyorum ki Dersim'in kendine özgü bir düşünsel yapıyı oluşturmasıdır...Niye dış etkilere veya etkenlere bağlı kalıyoruz ki?..Bağımsız ve kendi tarihine uygun bir siyasi anlayışı oluşturmak zorundadır Desim...Bizim çıkarlarımızla diğerlerinin çıkarları örtüşmez.Diğerleri bizi asimile etmek istiyor.Bizi olduğumuz gibi kabul etmiyorlar.Bize benzeyin diyorlar. 5 ay önce