BES tarafından Sanat Sokağı’nda düzenlenen açıklamayı Şube Başkanı Sinan Ulu okudu.

İktidarın, bir ekonomik büyüme olarak tercih ettiği ve bugüne kadar ısrarla uyguladığı ücret politikalarının yandaş iş adamlarını ve sermaye gruplarını mutlu etmeye devam ederken, kendilerini yoksullaştırdığını söyleyen Ulu, “Uygulanan bu ekonomik programla, başta biz kamu emekçileri olmak üzere, emeğiyle geçinen geniş kesimlerin gelirleri, yoksulluk sınırı altında, açlık sınırının üzerinde bir eşikte tutulmaktadır. Bizleri her geçen gün daha fazla yoksullaştıran bu politikalara rağmen, iktidar mensupları kurdukları her cümlede, bizleri enflasyona ezdirmedikleri yalanını söylemeye devam etmektedirler. Oysa bizler, her geçen gün en temel ihtiyaçlarımızı bile karşılamaktan uzaklaşıyoruz. Yani iktidar mensupları uyguladıkları bu politikalara nasıl güzellemeler yaparlarsa yapsınlar, biz emekçilerin yaşadığı derin yoksullaşma gerçeği değişmiyor” dedi.

İktidarın Bizlere Dayattığı Yoksulluk, İçinden Çıkılmaz Bir Hal Aldı!

İktidarın her yılı, toplumun mağdur kesimlerinden birinin yılı ilan etmeye devam ettiğini söyleyen Ulu, “Ancak tarih gösteriyor ki, kendilerine yıl atfı yapılan toplum kesimlerinin mağduriyetlerinin ortadan kaldırılması bir yana, yaşadıkları mağduriyet daha da artarak devam etmektedir. Tıpkı 2024 yılının emekliler yılı ilan edilmesine rağmen, bütün emeklilerin açlık sınırının yarısı oranında bir gelirle yaşamaya mahkûm edilmesi gerçekliğinde tecrübe ettiğimiz gibi…

Yaşanan bu derin yoksullaşma, muhakkak bütün toplum kesimlerini eşit derecede vurmuyor. Bu derin yoksullaştırma politikalarından kadın emekçiler ve çocuklar, daha fazla mağdur olmaktadırlar. Her yaş grubundan çocuklarda, beslenme sorununa bağlı olarak, başta bodurluk olmak üzere kalıcı sağlık sorunları ortaya çıkarken kadınlar, bu derin yoksullukla baş etmek için daha fazla fedakârlık etmek zorunda kalmaktadırlar.

Başta çocuk ve bakım yükü, kadın emekçilerin omuzlarına bir görevmiş gibi yüklenmektedir. Bu durum, yaşanan yoksullukta bile eşitsizliği ve daha derin bir yoksulluğu kadınlara dayatmaktadır. Toplumun en önemli nüvesini oluşturan aile yükünü, kadın bedeni ve kadının fedakarlığı üzerine kuran iktidar, uzun yıllardır doğum oranlarının artırılması yönünde politikaları teşvik ederken kadını sadece annelik ve aile üzerinden tanımlamakta, kadının yaşadığı sorunlara toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten bir yerden çözüm üretmemekte, çocuk bakımına ilişkin bütün sorumluluğu kadının fedakarlığı üzerinden çözmeye çalışmaktadır” diye konuştu.

Çocukların Bakımı ve Sağlıklı Bir Geleceğin Hazırlanması Devletin Asli Görevdir!

Çocukların geleceğe hazırlanmasının devletin asli görevi olduğunu hatırlatan Şube Başkanı Ulu, “Bilindiği gibi, mevcut Anayasa’nın 41/2 maddesi: “Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle anasız veya babasız kalan çocukların korunması için gerekli tedbirleri alır.” şeklinde düzenlenmiştir. Yine Medeni Kanun’un 346. maddesinde: “Çocuğun korunması için gerekli hâllerde devletin veya hâkimin müdahalesi öngörülür.” hükmüne yer verilmiştir. Paralel şekilde bu iktidar tarafından, çocukların korunmasına yönelik 2005 yılında çıkarılan 5395 Sayılı Kanun’la, çocukların korunmasına yönelik özel düzenlemelere gidilmiştir. Bütün bu düzenlemelerle çocukların bakım ve sağlıklı yetişmesi, devlet güvencesine alınmışken halen iktidar tarafından yürütülen, başta ekonomik politikalar olmak üzere, çocuk bakımı ve beslenmesi yönünde günü kurtaran politikaları aşan bir düzenlemeye gidilmemesi politik bir tercihin en belirgin göstergesidir.

İktidar tarafından, 2025 yılının aile yılı ilan edilmesi ve sanki hane halkının yaşadığı başka bir sorun yokmuş gibi, aile politikalarını sadece kadınların çok çocuk doğurmasına indirgenmesi hepimizin gördüğü bir uygulama olmuştur. Kadınların üzerine yıkılan bakım yükünün, öncelikle bir ebeveyn sorumluluğu olduğu kadar, anayasa ve kanunlarda ifadesini bulan haliyle, esas itibarıyla sosyal devletin yükümlülüğü altına alındığı bilinmelidir. Bizler, mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde politikaların geliştirilmesini, daha fazla zaman kaybedilmeden başta kadın emekçiler olmak üzere, ebeveynler üzerinde ciddi bir ekonomik yük haline gelen çocuk bakımına ilişkin adımlar atılmasını ve işyerlerimizdeki kreş ihtiyacının giderilmesi talep ediyoruz.

Her çocuğun ihtiyacının karşılandığı, eğitim, ulaşım ve beslenmenin sağlandığı, nitelikli kreşlerin açılması talebimizi yineliyor ve bu hakkımızı elde edene kadar mücadelemize devam edeceğimizin bilinmesini istiyoruz” şeklinde konuştu.

Ulu, BES olarak taleplerini şöyle sıraladı:

- En düşük memur maaşı yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın!

- Seyyanen zam dahil olmak üzere bütün ek ödemeler temel ücrete yansıtılısın!

- Bütün emekçilere 3600 ek gösterge verilsin ve adil bir ek gösterge düzenlenmesine gidilsin!

- 5510 sayılı Kanunun ortaya çıkardığı mağduriyetler giderilsin!

- Bütün emekçilere kira yardımı yapılsın!

- Söz verildiği halde kaldırılmayan mülakat haksızlığına son verilsin!

- 666 sayılı KHK ile kaldırılan ikramiye ve ek ödemelerin hemen ödenmesi için düzenleme yapılsın!

- Çocuk bakım ve eğitim hizmetleri, tüm ebeveyn ve çocuklar için bir hak olarak tanımlansın ve bu konuda yasal düzenlemeler bir an önce yapılarak uygulamaya geçirilsin!

- 0-6 yaş grubu çocuklar için, en az 50 çalışanın bulunduğu işyerlerinde ve 50’den az çalışanın bulunduğu işyerleri için çalışma alanına yakın, ortak bebek bakım üniteleri ve kreşler açılsın!

- Bakım hizmeti veren kurumlarda çalışanlar, çocuk gelişimi ve toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi almış olmalı ve her türlü ayrımcılık pratiğinden ve söylemlerinden uzak durulsun!

- Kreşlerin denetim ilkelerinin belirlendiği bir yönerge çıkartılsın, kreş denetimleri, ebeveynlerin de içinde bulunacağı, Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğüne bağlı çalışan, sosyal çalışmacılar ve ilgili uzmanların istihdam edileceği düzenlemeler yapılsın!

- Doğum izni bitiminden çocuğun ilköğretime başlayacağı süreye kadar, ebeveynlerin 6 ay dönüşümlü olarak kullanabilecekleri, iki yıl ücretli ebeveyn izin hakkı için acil yasal düzenleme yapılsın!