Eğitim Sen tarafından yapılan açıklamada, devletin laik ve bilimsel eğitimi koruması gerektiği hatırlatılarak, “Özellikle, Milli Eğitim Bakanlığı ile dinci vakıflar arasında imzalanan protokoller, bu tür faaliyetleri meşrulaştırmakta ve eğitim kurumlarımızı gerici anlayışlarla şekillendirmeyi amaçlamaktadır. Oysa eğitim, bireyin tüm yeteneklerini özgürce geliştirebileceği, bilimsel bilgiye ve eleştirel düşünceye dayalı bir süreç olmak zorundadır. Eğitim sistemimizin laiklik ve bilimsellik ilkeleri üzerine inşa edilmesi, çocuklarımızın eleştirel düşünme becerilerini ve özgür iradelerini koruyabilmelerinin temel koşuludur. Ancak bugün, siyasi iktidarın yönlendirmesiyle okullarda yürütülmek istenen faaliyetler bu temel ilkeleri yok saymakta; öğrencilerimizin sorgulama ve özgür düşünme hakkını ellerinden almaktadır. Ezberci ve dogmatik eğitim anlayışını teşvik eden bu uygulamalar, çocuklarımızın bilimsel düşünme yetilerini sistematik olarak zayıflatmaktadır. Bilginin sorgulanmasını değil, itaatin ve tek tip düşüncenin dayatıldığı bu sistem, yalnızca bireysel özgürlükleri değil, aynı zamanda toplumsal yapıyı da tehdit etmektedir. Eğitimde eşitliği zedeleyen bu müdahaleler, toplumu inanç ve kimlik temelli ayrıştırarak farklı kesimlere yönelik dışlayıcı politikaların önünü açmaktadır” denildi.

İktidarın farklı inanç, kültür ve dillere yönelik sistematik tahammülsüzlüğünün sorgulanması gerektiğinin kaydedildiği açıklamada şu ifadelere yer verildi: “İktidar, toplumu tek tipleştirmek için her yolu denemekte, kendi siyasal-ideolojik doğrularını zorla kabul ettirmeye çalışmaktadır. Dersim gibi Alevi kültür ve inancının hâkim olduğu bir kentte, dinci ve gerici vakıfların okullara girebilmesi, devlet eliyle yürütülen asimilasyon politikalarının açık bir göstergesidir. Eğitim, bir toplumun kimliğini ve değerlerini özgürce yaşatmasının en önemli aracıdır; ancak bugün eğitim sistemi, farklı inançları ve kültürleri yok sayan bir anlayışla yeniden şekillendirilmek istenmektedir. Türkiye’nin, AKP yönetimi altında, dünyanın en geri demokrasileri arasında anılması da tam olarak bu baskıcı ve tekçi anlayışın bir sonucudur. Oysa demokrasi ve özgür düşünce, ancak çok sesliliğe, farklı kimlik ve inançlara saygıya dayanan bir ortamda yeşerebilir.

Bununla birlikte, eğitim sistemindeki bu gerici dönüşüm yalnızca ideolojik bir mesele değildir. Bu sürecin en büyük besleyicisi, AKP’nin ülkeyi sürüklediği derin ekonomik krizdir. Yıllardır uygulanan yanlış para ve maliye politikaları, milyonlarca insanı yoksulluğa mahkûm etmiş, halkın temel ihtiyaçlarını karşılamasını bile zorlaştırmıştır. Bugün, dinci vakıfların sunduğu burslar ve ücretsiz hizmetler, çaresiz bırakılan aileler için bir zorunluluk haline gelebilmektedir. Yani halkın ekonomik çıkmazı, gerici örgütlenmelerin yayılmasına uygun bir zemin yaratmaktadır. Eğitim giderek paralı hale getirilirken, devlet eliyle desteklenen dinci vakıfların sunduğu "ücretsiz" kurslar ve burslar, yoksullaştırılan halk için bir seçenek gibi sunulmaktadır. Oysa bu yoksulluğun temel sebebi, bizzat AKP’nin yürüttüğü ekonomik politikalar ve kamu kaynaklarının tarikatlara, cemaatlere, vakıflara aktarılmasıdır.

Ancak unutmamalıyız ki, hiçbir vakıf ya da oluşum, velilerin rızası olmadan okullarda ve sınıflarda faaliyet yürütemez. Velilerimizin, okul yönetimleriyle sürekli iletişim halinde olması, yasal haklarını bilmesi ve çocuklarının eğitim sürecine aktif olarak katılması, bu dayatmalara karşı en güçlü direniş araçlarından biridir. Veliler, dilekçeler yoluyla taleplerini okul yönetimlerine sunabilir, veli toplantılarında bu konuları gündeme getirebilir ve çocuklarının eğitim hakkını savunabilir. Demokratik ve katılımcı bir eğitim ortamı, ancak velilerin ve eğitim emekçilerinin ortak sorumluluk ve dayanışma bilinciyle mümkündür. Taleplerimizi açıkça dile getirerek, çocuklarımızın eğitim sürecinde dayatılmak istenen gerici uygulamalara karşı güçlü bir engel oluşturabiliriz.

Bununla birlikte, mücadelemiz yalnızca okullarla sınırlı kalamaz. Eğitim, evde başlar. Çocuklarımızın dilini, kimliğini ve inancını doğru, çok yönlü ve eleştirel bir perspektifle kavraması, onları farklı ideolojik yönlendirmelere karşı daha dirençli kılacaktır. Velilerimizin önce kendileri bu konularda bilinçlenmesi; ardından çocuklarını laik, bilimsel ve demokratik değerler temelinde yetiştirmesi, geleceğimizi aydınlatmak için en önemli adımdır. Çocukların eğitim sürecinde özgür bireyler olarak yetişmeleri, onların yalnızca akademik başarılarını değil, aynı zamanda ahlaki, zihinsel ve duygusal gelişim süreçlerini de güçlendirecektir. Bu bilinç, ancak baskıcı ve dayatmacı yöntemlerle değil, empati, özgür irade ve diyalog yoluyla inşa edilebilir.

Eğitim Sen Dersim Şubesi olarak, öğrencilerimizin özgür, eleştirel ve bilimsel düşünce yeteneklerini geliştirmelerini savunmaya kararlıyız. Çünkü eğitim, yalnızca bireysel bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal bir mücadeledir. Her öğrencinin kendini gerçekleştirme ve topluma katkı sunabilme potansiyeli, ancak eşit, bilimsel ve demokratik bir eğitim anlayışıyla mümkündür. Tüm velileri, eğitim emekçilerini ve demokrasi güçlerini bu gerici müdahalelere karşı birlik ve dayanışma içinde hareket etmeye çağırıyoruz. Birlikte olduğumuz sürece, gerici ve piyasacı eğitim politikalarına karşı durabiliriz. Bir kez daha, çocuklarımızın özgür ve aydınlık geleceği için mücadeleden asla vazgeçmeyeceğimizi ifade ediyoruz.”