Dersim Son Dakika Haber - Dersim Ekspres Gazetesi
HV
29 NİSAN Pazartesi 10:19

Sanatçı Gültekin, “Müzik benim için bir yaşama biçimi”

Türk Halk Müziği Sanatçısı Lütfü Gültekin, Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM)’ın yayın organı Vizyon Dergisi’nin Eylül sayısındaki röportajında müziğin kendisi için bir yaşama biçimi olduğunu söyledi.

KÜLTÜR - SANAT
Giriş Tarihi : 06-11-2022 13:36
Sanatçı Gültekin, “Müzik benim için bir yaşama biçimi”

Günümüzün önemli müzisyenlerinden biri olarak öne çıkan bir isim, Lütfü Gültekin. Küçük yaşta başlayan müzik tutkusunun peşinden giderken yıllar içinde adeta nakış gibi işlediği pek çok esere imzasını atmış. Shakespeare’den Pir Sultan’a, Hüdai’den Emekçi’ye sayısız ozanın şiirini besteleyen Lütfü Gültekin, halk müziği sanatçılarına da ilham oldu.

Kendisiyle müzikle geçen hayatı üzerine samimi bir sohbet yaptık…

- Kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?

Kısaca kendimi ifade etmem gerekirse, 1949 yılında Tunceli’de dünyaya gelmişim. Çocukluğum o dönemin hemen her çocuğu gibi bin bir zorlukla geçti. Müziğe hevesim, amcamın oğlu Şahin Gültekin’den aldığım feyz ile başladı. Kendisi bağlama çalmaya son derece hâkim birisi idi. Ortaokulda Yunus Emre’den aynı zamanda ilk bestem olan “Selam Olsun” eserini yaptım. İçimde durduramadığım müzik aşkı, 15-16 yaşında evden kaçıp İstanbul’a gelmeme sebep oldu. 1966 yılında ilk plağımı yaptım. İlerleyen süreçte çeşitli vesilelerle yurtdışına gittim ve evlenince de tam anlamıyla oraya yerleştim. Ama tabii zorluklar orada da bırakmadı peşimizi. Belçika’da uzun yıllar maden ocaklarında çalıştım ve genç yaşta ciğerlerimde oluşan bir rahatsızlık nedeniyle emekli oldum.

Her kötüde bir iyi vardır misali genç yaşta malulen emekli olmak bestelerime, sazıma, sözüme bol bol zaman ayırmama vesile oldu. 1973 yılında ilk kasetim “Dosta Özel” çıktı. 1980’lerde “Yiğidi Doğuran Ana Bin Yaşa”, “Soranlara Selam, Selam Olsun” çıktı. Aziz dostum Hasret Gültekin’le 1990’da “Aydınlıkta Uyandırın” albümünü yaptık. 1993’te Sivas’a gitmeden kayıtlarına başladığımız ve yarım kaldığı için Hasret’ten sonra oğlum Emre’yle tamamladığımız “Hasretim Hasret” 1995’te çıktı ve son solo albümüm oldu. O günden sonra oğullarım ile “Gültekinler” serisini başlattık ve bugüne dek hasbelkader 500’ün üstünde besteyi halk müziğinin kıymetli dinleyicilerine ulaştırarak geldik.

- Müziğin hayatınızdaki yeri nedir?

Müziğin hayatımdaki yerini sözcüklerle tarif etmem gerçekten imkânsız. Müzik benim için yaşama biçimi. Hava kadar su kadar olmazsa olmazım. Bunu bestelerimden fark eder zaten dinleyiciler. Bundan dolayı yıllar boyunca yaptığım her beste dillere dolandı, insanların kâh mutlu kâh hüzünlü anlarına eşlik etti. Her birinde bir yaşanmışlık var.

- Sizi en çok duygulandıran ve ifade eden eseriniz hangisidir?

Bestelerimin her biri benim çocuğum gibidir. İnsan hiç evlâtları arasında ayrım yapabilir mi? Ama beni en çok duygulandıran eserlerimden birkaçını illa ki saymam gerekirse, bir annenin ağıdını dile getirmeye çalıştığım Sebahat Akkiraz’ın okuduğu “Harput’tan Ötesine”, rahmetli Kıvırcık Ali’nin okuduğu “Bir Selam Sal Sabah Olsun”, Musa Eroğlu hocamın okuduğu “Şu Yalan Dünyaya Geldim Geleli”, Çok yakın bir zamanda aramızdan ayrılan Mustafa Karaçeper dostumun okuduğu “Boşa Dönerim”, Aydın Öztürk’ün okuduğu “Ah Yüreğim”, sözlerini Sezer Aslan’dan aldığım “Akıl Eyle”, “Marifet Sorarsan, ‘Kusur” gibi eserlerin bendeki anlamı başkadır... Bahsetmeden geçmeyelim, biliyorsunuz dünyada ilk kez üçüncü defa ve üç CD şeklinde bir sanatçının eserleri okundu. Ne mutlu ki, o da bana nasip oldu. “Geçmişi Selamlamak” adını verdiğimiz bu albümde, eski yeni 44 eserimizi 44 farklı sanatçımızın dilinden bir araya topladık. Tüm bu saydığım bende anlamı yeri farklı eserler o albümde mevcut. Değerli dostların bu çalışmayı edinip arşivlerine katmalarını isterim.

- Türkiye’de müzik sektöründe telif hakları meselesiyle ilgili neler düşünüyorsunuz? Sizce telif hakları yeterince kapsamlı biçimde korunabiliyor mu?

Türkiye’de telif konusunda ciddi sıkıntılar yaşandığı hepimizin malumu. Biz ozanlar telif sıkıntısını en çok çekenler olduk daima. Hem üreten hem telif konusunda sıkıntı çeken olmak, dünyanın bir başka yerinde de böyle midir bilemiyorum açıkçası. Türkiye’de başta halk müziği sanatçıları ve ozanlar olmak üzere, üretenlerin emeğini başta da firmaların yıllar yılı sömürdüğünü düşünüyorum. Bizler yıllar yılı sömürülenlerden olduk ve bunun mücadelesini de verdik. Ancak gençlerin bizimle aynı kaderi yaşamasını istemem. O yüzden telif konusunda gerek MESAM’ın gerek diğer kuruluşların atacağı her adımda o adımı atanların yanında olduğumu belirtmek isterim.

- Genç müzisyenlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Genç müzisyenlere en büyük tavsiyem, mutlaka ama mutlaka geçmiş ozanları ustaları iyi araştırsınlar öğrensinler. Onların sözlerinde, bestelerinde dünyayı nasıl yorumladıklarına baksınlar. Hep söylediğim bir sözüm var: Bizler dünyaya şekil ve güzellik vermek için geliyoruz. Ama kaçımız bunu başarıyoruz acaba, bunu bir düşünsünler. Gençler için “türkü bar”lar ya da kısa bir ömrü olan besteler daha cezbedici geliyor. Sonra bir de bakıyorsunuz, kendi sanatlarının ömrü de o besteler gibi kısa sürüyor ve yok olup gidiyor. Ama büyük ozanlar tarihte yaşamaya devam ediyor. Bundan dolayı ozanlarımızı yazanlarımızı aşıklarımızı mutlaka araştırsın ve öğrensinler.

- MESAM ile ilgili düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?

MESAM’da biliyorsunuz ben de uzun yıllar Denetleme Kurulu’nda yer aldım. Görev sürem boyunca daima sevgiyi ve hoşgörüyü gözetmeye gayret ettim. Herkesin başarısı da vardır eksikleri de…

Yeni yönetime başarı dileklerimi sunmakla beraber eksik noktaları tamamlamalarını, dönemimizdeki başarılı konularda ise ivmeyi düşürmeden ve hız kesmeden yoluna devam etmesini diliyorum. Biz biriz. Birbirimizi incitmek yerine gecemizi gündüzümüzü sanatçının, üretenin hakkını savunmaya ayıralım diyor, hepinize saygılar sunuyorum.

- MESAM öncesi ve sonrasında bir fark oldu mu hayatınızda?

MESAM benim için bir aile çatısı. Dolayısıyla öncesine nazaran elbette ki MESAM çatısı altında bulunmak hele de yönetimine katılmak benim için daima gururlu bir mücadele olmuştur. Bundan sonra da bayrağı devralan gençlerin aynı mücadeleyi sürdüreceğini biliyorum. Biz güzel bir aileyiz. Bir aile içinde ailenin her ferdi daima aynı fikirde olmayabilir. Bazen görüş ayrılıkları da doğabilir, bu gayet doğaldır. Ama bu onların bir aile olduğu gerçeğini değiştirmez. Bizler bu ailenin birer ferdi olarak daima MESAM’ı ve üyelerini (üretenleri) nasıl daha iyi şartlarda bir hayata ulaştırabiliriz diye çabalamalıyız diye düşünüyorum.

Röportaj: Elif Esra KESER/Vizyon Dergisi/Eylül Sayısı

 

Dersim EkspresDersim Ekspres

YORUMLAR