https://www.dersimekspres.com/files/uploads/user/f71ef81c662b98784acdb1b0ff00b818-f1b892eb298633d3b76f.jpg
Ali Kaya

ANAYASAL HAKLAR VE ÖZGÜRLÜKLER

05-02-2024 13:24 1713 kez okundu.

Bir ülkenin geleceği bilime, sanata, teknolojiye fen ve kültüre değer vermekle belli olur. Bir ülkede derin bir cehalet varsa, bu cehalette dışa vurmuşsa, nitelikli insan gücünden yoksun ise ülkede gelişme, üretim ve çağdaşlaşma olmaz.

Bir ülkede siyasal iktidar entelektüel aydınlarının birikimlerinden yararlanmıyorsa, liyakat ülke genelinde uygulanmazsa, aydın yetişkin genç beyin gücünden yararlanmazsa, o ülke huzur ve refaha kavuşamaz. Bir ülke halkı cahil, isyansız, örgütsüz, güçsüz, tepkisiz olursa bilin ki, o ülkede beyin gücünün yaşama olasılıkları yok edilmiştir. Aksine bu ülkede beyin göçü önlenir ve siyasal iktidarlar beyin göçünden yararlanırsa ülkenin gelişme ve refaha kavuşma olanakları daha da artar. Ülkenin bağımsızlığı ve egemenliği korunur.

12 Eylül 1980’de askeri darbesi ülkeye barış ve huzuru getirmedi. 12 Eylül 1980’de 650 bin kişi gözaltına alındı. 16 bin kişi fişlendi. On binlerce kişi işkenceden geçti. 171 kişi işkencede öldürüldü. 47 kişi idam edildi. 4bin 891 kişinin işine son verildi. 1402 yasasından dolayı mağdur oldu. 7 bin 245 memur, bin 854 öğretmen, 988 güvenlik görevlisi, 266 din görevlisi, 47 savcı, 120 öğretim görevlisinin görevlerine son verildi. Bilim ve teknolojiye darbe vuruldu. Türkiye’mizin gerilemesine neden oldu. Hak, hukuk ve adalet yok sayıldı. Özgürlükler rafa kaldırıldı. İnsan hakları hiçe sayıldı. Güvenlik, adalet hiç oldu. Cumhuriyet düşmanı hilafetçiler, bunları destekleyen emperyalist güçler, laiklik karşıtları ve karanlık odaklar tarafından, Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışla ve Çetin Emeç gibi gazeteci bilim adamı ve aydınlar öldürüldü. Siyasi radikal İslam’ın iktidar yolu açıldı. Sonrasında siyasal kökten dinci siyasi terör hakaretleri, Suruç ve Ankara gar gibi katliamlarını geçekleştirdiler.

Bugün emperyalizmin, faşizmin devletleri bölerek yerli işbirlikçilerle birlikte yönetmeye devam ettiği bir gerçektir. Ortadoğu’daki ülkeleri din, mezhep ve kabile, aşiret şeklinde bölerek bu ülkelerde gözyaşını katliamları eksik etmediler. Yozlaşmanın sıradanlaştığı bir süreç yaşanıyor. Tüm bu olumsuz gelişmelere karşın her yurttaşın barıştan yana, birlik ve birlikte içinde davranması ülkemizin yararınadır.

Yozlaşmaya, gerici harekelere karşı hareketlerin boy gösterdiği, torpillerin, adam kayırmanın meşrulaştığı, gerilim, silah kaçakçılığının arttığı, sınırlarımızdan kaçak yollardan giriş yapan, Suriye, Afganistan, Pakistan, Malezya, Irak, Yemen, Libya ve Mısır gibi ülkelerden gelen yirmi milyon göçmen, Türkiye’ ye yerleşti. Türkiye’mizin sınırlarının açık hale gelmesi sonucunda artan nüfus yoğunluğu nedeni ile demografik yapı bozuldu.

Demokrasinin yerlerde sürüklendiği bir süreçte sessiz kalınır mı? Hak, hukuk ve adaletin işlemediği, basının susturulduğu, hukuk tanımazlığının doruk noktaya ulaştığı bu süreçte, devlet mekanizmasını giderek işlevsel hale getirilmemesine seyirci kalınamaz. Demokrasinin tüm kuralları ile birlikte işlevsel hale gelmesi ve güçlenmesi gerekmektedir. Bu ülkenin barışa, refah ve huzura ihtiyacı vardır.

Bir ülkede hukukun üstünlüğü yok sayılmışsa, toplumun birlikte yaşama iradesi yok edilirse, ülkede can, mal güvenliği olmazsa, huzur, refah ve gelişmeden bahsi edilemez. Ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmişlik alanında ciddi sıkıntılarla karşı karşıya gelinebilir. Bir ülkede basın baskı yolu ile susturuluyorsa, dinleri, mezhepleri ve ırkları cinsiyetleri birbiri ile çatıştırılıyorsa, ülkede bağımsız toplumsal iradeden bahis edemezsiniz.

Türkiye’de işsizliğin, güvensizliğin adaletsizliğin ahlaksızlığın, kadın cinayetlerinin, çocuk istismarcılığının doruk noktaya ulaştığı bir dönemde huzur ve refahtan bahis edile bilinir mi? Türkiye’de sivil toplam örgütleri, meslek örgütleri umut bekliyor. Birine umut olabilirler mi? Acıları artan depremzedeler, yitirilen gençler, karanlık günlere doğru sürüklenmektedir. Türkiye’de gençler gelecek beleyebilirler mi? Bir bilim adamının, bir sanatçının, gerçek bir aydının bu zor koşullarda nasıl mücadele edeceğini çevresine nasıl yararlı olabileceğini unutmaması gerekir.

1980 askeri darbesinin getirdiği yıkımlar devam ediyor. 1980 Ocak kararları ardında 2002 sermaye iktidar işbirliği sonucu AKP hükümetinin özelleştirme politikaları, izlenen neo liberal pilatikalar, işçi sınıfını sınıfsal niteliğini yitirerek etkisiz hale getirilmesine neden oldu.

1980 yıllarında yaklaşık olarak 40 olan sendikalaşma oranı 2023 yıllarında yüzde 14,7 olarak gerçekleşmiştir. İşçilerin yüzde altmışı sınıfsal bilinçten yoksun, yaklaşık bir milyon beş yüz bin civarında toplu sözleşmeli sendikal işçi sınıfı sınıfsal bilinçten yoksun bırakıldı. İşçiler üretimden gelen gücünü ve tüketimden gelen bilinç düzeyini kullanmaz duruma getirilirmiştir. Sendikal hareketler siyasal iktidara biat ettirilir duruma getirilmiştir.

Türkiye’mizin gelişmesi sendikal örgütlenme anlamında ciddi sıkıntılar yaratmıştır. 1980 yılından beri izlenen liberal politikalar sonucu ekonomik kriz her geçen gün artmaya devam ediyor. Ekonomik krizin yükünü başta ücretliler ve emekliler olmak üzere geniş halk kesimi çekmiştir. 2013’lü yıllar sonrasında radikal siyasi İslam kökten dinciler Türkiye’de ekonomik, sosyal ve siyasal karar almada etkili oldular. 1980 cuntası sonrasında radikal İslam sentez üzerine kurulan liberalleşme politikaları dış kaynak arayışı içinde olan siyasi iktidarın Türkiye’mizi daha borçlandırarak ve bağımlı hale getireceği âşıklardır.

Türkiye toplumunda demokrasi bilinci yetersiz olduğu sürece, siyasal iktidar giderek otoriter baskıcı teokratik özlemini yaşamsal hale getirmeye devam edecektir. Bu günün toplumsal ortamımda doğruluk, namuslu görev sorumluluğu gibi erdemlerin savrulduğu bir süreç yaşanmaktadır. Güven ortamını sarsacak bu tür olumsuz gelişmeler toplumda siyasal, toplumsal ve kültürel alandaki gelişmeleri etkileyecektir.

Cumhuriyet, laiklik, demokrasi ve aydınlanma gibi kavramlar çağdaş uygarlığın temelini oluşturur. Laiklik yoksa demokrasi, bilim ve özgürlükler de yok olur. Laiklik dinsizlik değildir. Gerçek anlamda din ve devlet işlerinin bir birinden ayrılmasıdır. Hukuk birliğinin ve demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur. Cumhuriyet modernleşme ve çağdaşlaşmadır. Son yirmi yıldan beri artarak devam eden çağdışı eğilimler, otoriter, basını sindirme ve siyası İslam’ın ideolojisinin hâkim kılma girişimleri tarihi gelişimi sürecini tersine çevirme gayretleri kaygı verici boyuta ulaşmıştır.

Çağdaşlaşmayı durdurma, hatta geriletmeye çalışan bu zihniyet Türkiye’nin gelişimine engeldir. Hukukun işlemediği bir ülkede demokrasiden bahis edemezsiniz. Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen, TİP milletvekili Can Atalay hakkında Yargıtay kararı 30.01.2024 tarihinde mecliste okunarak milletvekilinin düşürülmesi Türkiye tarihinde demokrasi adına utanç verici bir karardır. Bu karar Türkiye’de AKP siyasi iktidarının hukukun üstünlüğünün tanımazlığının bir göstergesi olarak tarih sayfasına kara bir leke olarak düşmüştür.

Anayasa ülkenin kurucu metnidir. Toplumsal haklar anayasa ile güvence altına alınır. Anayasal güvenceler ortadan kaldırılırsa ülke kaosa sürüklenir. Türkiye’mizin siyası ve kültürel sosyal anlamda dini sömürü aracı olarak kullanan siyasal iktidar gücüne güç katarak sınıfsal bilinci yok etmiştir.

Cumhuriyet laiklik, demokrasi ve aydınlanma gibi kavramlar çağdaş uygarlığın temelini oluşturur. Cumhuriyet modernleşme ve çağdaş bir ülke kurma yolunda atılan adımlar demokrat parti ile başlayan son yirmi yıldan beri artarak devam eden çağdışı eğilimler, otoriter, basını sindirme ve siyası İslam’ın ideolojisinin hâkim kılma girişimleri tarihi gelişimi sürecini tersine çevirme gayretleri kaygı verici boyuta gelmiştir. Anayasamızın.2. Maddesinde: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” Bugün şeriat, hilafet özlemi içinde bulunan zihniyeti, siyasal iktidar şeriat hilafet yönetimi isteyen tarikat ve cemaatleri cesaretlendirecek bir tutum sergilemektedir. Filistin/ Gazze mitinginde hilafet bayrakları açıldı. Hep bir ağızdan şeriat ve hilafet istiyoruz sloganları atıldı. Bu tür eylemler Gazze bahane edilerek Cumhuriyete karşı yapılan bu eylemler tehlikelidir. Ülkenin birlik beraberliğine zarar verir.

Ülkede birlik beraberliği zedeleyen bu girişimler, Cumhuriyeti ve toplumun huzurunu bozan girişimlerdir. Yasama organı işlevsel hale getirilemezse, ülkede baskı varsa, düşünce özgürlüğü, yargı bağımsızlığı örgütleme hakkı, gösteri hakkı, ifade özgürlüğü ve inanç özgürlüğü kısıtlanmışa ciddi sorunlar var demektir. AKP hükümeti döneminde hak, hukuk ve adalet ilkeleri giderek kaygı verici boyuta ulaştı. Bu durum ülkede birlik ve beraberlik içinde yaşama iradesine zarar vermektedir. Bu nedenle anayasal düzene, hukukun üstünlüğüne ve demokrasi değerlerine sahip çıkmak her yurtsever vatandaşın görevidir. Unutmayın ki, mücrim çoğalırsa cürüm zail olur.

Neler Söylendi?

Raştiye..

Bütün eleştiriler ve yorumlar doğru...Ancak bu ülkede muhalefet var mı?..Muhalefet yerde sürünüyor.Muhalefette olmadığı için halk isteyerek veya istemeyerek bu iktidara oy veriyor.Kanımca bu iktidarın bu denli oy alması güvenlikle ilgilidir.Halen şiddeti savunan ve hiçbir politika üretmeye siyasi-ideolojik guruplar bu iktidarın tekrar seçilmesine etken olmuştur.Etnik milliyetçiliğin bu ülkeye vereceği hiçbir şey yoktur.Demokratik ve barışçıl mücadelenin temel alınarak bu ülkede daha çağdaş bir demokrasinin kurulması işlevini harekete geçirmek gerekir kanısındayım.Halbuki bu ülkede demokrasinin bütün kurum ve kuralları ile kurulması gereği bilincini geliştirmek gerekir.Yoksa küçük milliyetçi dar görüşlerle bu ülkeye demokratik bir yarar sağlamayacaktır.Bu ülkede dar görüşlü etnik milliyetçilik bu ülkeye çağdaş demokratik yapının da oluşmasını engeller niteliktedir. 3 ay önce