Doldur Kaya, doldur ver kadehi dirhem dirhem
Otur şuraya ben söyleyeyim sen yaz kalem kalem
Bilmem dağlara mı bilmem taşlara mı söylesem?
Al kalemi yaz Kaya’cığım yaz dertlerimi birer birer.
Okuldan köye vardım bir yaz günü ağırırken tanyeri
Gözlerim babamı ararken, annem verdi kara haberi
Alt üst oldu dünyam, gözlerim görmez oldu hiç bir yeri
Yıkıldı rüyalarım, hayallerim, karabulutlar çöktü üstüme.
Gurbette idim elini tutamadım babam, verirken son nefesini
Bana kimse haber vermemişti babam terk ederken bu alemi
Okuldaydım bir bardak su bile vermedim, öpmedim ellerini
Babam bu fani dünyadan göçüp ebediyete giderken bile.
Bir abimi kaybettim araba kazasında gurbet dönüşü yolda
Daha yeni evliydi tek bir oğlu vardı, çok sevecen iki yaşında
Erzincan’a girince biraz mola vermişler bir pınar başında
Eve varmaya bir saat kala yavrusunu bağrına basmadan gitti.
İki yaşında bir oğlu vardı, yolunu bekliyordu dört gözle
Bu öyle büyük bir acı ki tariff edilemez kelimelerle, sözlerle
Almanya’dan geliyordu içindeki evlat hasretiyle, özlemiyle
Yavrusunu bir kere kucaklamadan veda etti bu fani dünyaya.
Annem, yıllarca içindeki acıyı dağlara, taşlara anlattı
Öyle büyük bir acı ki dağlar, taşlar bile dayanamadı
Yıllarca ağlaya ağlaya gözyaşları ırmak oldu, sel oldu aktı
Bir türlü sönmedi yüreğindeki o ateş, o evlat acısı yıllarca.
Çok sevdiğim bir amcamın oğlunu kaybettim denizde
Kardeşlerin en büyüğü idi çok derin bir yara bıraktı bizde
Ailesine maddi yardımda bulunmak için bir nebze
Daha on altı yaşında bir çocuk iken düştü gurbet ellere.