20 sene evvel Dersim merkezde Cemevinde, Pir Mahmut Doğanoğlu’nun yürüttüğü bir cem erkânına katılmıştım. Şah Ahmet Dede Ocağı evlatlarından olan Mahmut Dede yürüttüğü cem ibadetinin sonunda icra edilen mersiye bölümünde şunları söylüyordu; “Sivas’ta Madımak’ta insanlarımızı katleden Yezitlere sed-hazeren lanet olsun.”
Mahmut Dede bu sözüyle hafızamda unutulmaz bir yer edinmişti. Mahmut Dede’nin Hakka Yürüdüğünü basından okuyunca, aklıma ilk gelen, Mahmut Dede’nin yukarıda bahsettiğim sözleri olmuştu.
Mahmut Dede, “Sivas Katliamını Sed-Hazaren Lanetlediği” cem erkânları sırasında Tunceli Cemevi’nin Dernek Başkanlığını da yapıyordu. Bir süre sonra kurucusu olduğu, yöneticisi olduğu Cemevi Dernek Başkanlığından isteği dışında ayrılmak ve ayrılmasına sebep olanlara karşı hukuk mücadelesi yürütmek zorunda kaldı. Mahmut Dede, Tunceli Cemevi Dernek Başkanlığından sonra yüzünü ata-dede ocağı Beyaz Dağın eteklerindeki köyüne döndü, taliplerinin çağrısına sağlığı elverdiğince kulak verdi, taliplerini Pir’siz, Nur’suz bırakmadı, erkânlarını yürüttü.
Mahmut Dede, Geleneksel Alevi Toplumunu temsil ediyordu. 1960’lı yıllarda işçi olarak Almanya’ya gurbete gitmiş, çalışma hayatı dışında Almanya’da Avrupa Alevilerinin örgütlenmesi için çalışmış, gayret vermişti. Geleneksel Aleviliği temsil eden kuşağın Nurani Cemali, Mahmut Dede de zuhur etmişti. Nur yüzlü, gözleri gülen ve her daim Kerbela’dan Dersim’e, Sivas’a Masumu Paklar için göz pınarları yaşlı, Zazaca/Kırmancki ağıtların ortasında büyümüş bir kuşağın medyatik olmayan simalarındandı.
Mahmut Dede dünyaya gözlerini açtığında, Türkiye’de “Alevilik” yasaklı bir inançtı. Mahmut Dede’nin içinde bulunduğu 1960 ve 1970’li yılların gurbetçi Ocakzadeleri-Talipleri Avrupa’dan başlayarak, Türkiye’ye doğru Aleviliği; Yasaklı, kapalı kapılar ardında bir inanç olmaktan kurtarıp, Aleviliği görünür kıldılar. Şayet ki 1960 ve 1970’li yıllarda Avrupa’ya gurbetçi-işçi olarak giden Alevi Pir-Taliplerinin inançlarına karşı bir duyarlılığı olmamış olsaydı, bugün belki de Alevi Toplumu, daha büyük bir köklerinden kopuşu yaşayabilirdi. Bu nedenle Mahmut Dede başta olmak üzere işçi-emekçi-gurbetçi Alevi Pirlerine-Taliplerine şükran borçlu olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Mahmut Dede’nin kuşağı, Cumhuriyet’in Aleviliği tanıması ve Aleviliğin üzerindeki baskıların kaldırılması için çalıştıklarında kullandıkları metot; Haksızlığa boyun eğmemek, Hak arama mücadelesini şiddete teslim etmemek ve sevgi diliyle muhataplarını ikna etmekti. Mahmut Dede’nin kuşağı “1937-38 Dersim Katliamı ve Sürgünleri” travmasını yaşamış bir kuşak olarak, Hak Arama Mücadelesinde diplomasiyi ön plana çıkaran ve şiddetin dilinden kesin kes uzak duran erdemli ve kamil bir kuşaktı. Ancak bu kuşağın en büyük talihsizliği; Bin bir zahmetle yarattıkları Alevi Örgütlenmelerinin zaman içinde kısır çekişme arenasına tanıklık etmek, geleneğin yadsındığını görmek ve Aleviliğin aşırı uçlarda politizasyonuna ve teolojik yorumuna şahitlik etmek oldu.
Mahmut Dede’nin temelinde olduğu Alevi Hak Mücadelesi sonucu bugün Türkiye’de ve Avrupa’da sayısı binleri bulan dernekler, kültür merkezleri ve Cemevleri var. Mahmut Dede ve kuşağının, inançlarına derin bir saygı ve sevgi ile bağlılığı olmasaydı, bugün Türkiye’de Alevi Toplumunun köklerinden koparılması süreci tamamlanmış olurdu. Bu nedenle Mahmut Doğanoğlu Dede’ye sevgi ve şükranlarımı sunuyor, Mahmut Dede’nin cemlerine katıldığım için kendimi şanslı sayıyor, kendisine Hak’tan Rahmet, mekânını Cennet diliyor, aziz hatırası önünde bir kez daha saygı ve sevgi ile eğiliyor ve O’nun cem erkânındaki sözlerini bir kez daha hatırlıyorum ; “Sivas’ta Madımak’ta insanlarımızı, canlarımızı diri diri yakan Yezitlere Sed-Hazeren lanet olsun.”
Avukat Cihan SÖYLEMEZ
