Tarih tekerrür eder mi, bilemiyorum. Ancak durum öyle gösteriyor ki dillendirilen Çaldıran Savaşı’ndan ziyade hala o dönemin zihniyetinin diri ve yaşıyor olmasıdır. Çünkü Çaldıran Savaşı’nın bizdeki çağrışımı Yavuz Sultan Selim ve Safevi Şah İsmail’in Çaldıran denilen yerde savaşması, sonrasında Şah İsmail’in yenilmesi olarak algılanmıyor elbette. Böyle bir yorum ve anlayış dönemi anlatmakta yetersiz kalacağı için Zamanın Sünni din alimlerinden Müftü Hamza, İbn Kemal, Kemalpaşa-zade ve Molla Arap’ın Kızılbaş katliamına neden olan, zemin hazırlayan risale ve fetvaları ile ele almak süreci ve zihniyeti anlamak açısından önemlidir.
Çünkü Yavuz Sultan Selim’e Osmanlı-Kürt ittifakını öneren Kürt Mollası İdris-i Bitlis-i’yi, Müfti Hamza’yı, İbn Kemal’ı, Kemalpaşa-zadeyi yaşanılan sürecin dışında tutmak, meseleyi tersyüz etmekten başka bir şey ifade etmemektedir. Bununla beraber Kızılbaşlara karşı yapılan katliamların fetva ve risalelerinde (1) “ Ey Müslümanlar, biliniz ki reisleri Erdebil oğlu İsmail olan Kızılbaş taifesi, Peygamber efendimizin şeriatını ve sünnetini, İslam din ve Kuran-ı Mübidini hor görmektedirler. Cenabı Allah’ın haram kıldığı hususlara helal diyen, Kuran-ı Kerim-i ateşe atan, şeriat kitaplarını tahrip eden, mescidleri ve camileri yıkan, reislerini put yapıp secdeye gelen, Hz. Ebubekir ve Ayşe anamıza küfr eden bu Kızılbaş taifesine karşı harp ilan edilmesini şeriat kitaplarımıza verdiği direktife göre verdik. Onlarla işbirliği yapan, onların yaptığını yapanlar da kâfirdir. Bu kafirlerin cemiyetini dağıtmak bütün Müslümanlara vacip ve farz olmuştur. Bu uğurda mücadele eden Müslümanların ölenleri şehid, kalanları ise gazi olacaktır. Öldürülen Kızılbaşlar ise cehennemliktir. Onların nikâhları batıldır. Onların tövbelerine ve sözlerine inanmayıp katledilmeleri gerekir. Bu kâfirler ile bir olanların, onların fesatlıklarına karışanların da katli vaciptir.” Diye yazılmaktadır.
Yavuz Sultan Selim’in Şah İsmail ile karşı sefere çıkmadan önce, Alevilerin şah İsmail’den yana tavır alabilecekleri olasılığına karşı 40 bin Alevi’yi kılıçtan geçirmesi, Yavuz’un buna zemin hazırlamak için dönemin âlim ve devlet adamı olan Kemalpaşa-zade’nin yazdığı “Fetvay-ı Kemalpaşa-zade der hakk-ı Kızılbaş” adlı risalesinde Alevi-Kızılbaşların öldürülmelerinin caiz, mallarının, canlarının helal, nikâhlarının kıymetsiz olduğunu ve Şiilerle yapılacak harplerin diğer din düşmanları ile yapılan harpler gibi cihad sayılacağını yazdığı gibi Aleviler hakkında daha nice aşağılık iftiralarda bulunduğu risaleler yazdırdığı kaynaklarda mevcuttur.
Şimdi yaşadığımız bu süreçte benzer söylemlerin dolaştığı, Alevi evlerinin işaretlendiği, ülkemizde barınan barındırılan yabancı uyruklu insanlar tarafından tehdit edildiği ve daha da önemlisi yok sayıldığı sürecin yoğunluğunu yaşamaktayız. Mezhebi söylemlerin siyasette ağırlık kazanması ve bu doğrultuda dış siyasete yansımasının iç siyasette de etkisini giderek gösterdiğini artık herkes bilmektedir. Şimdi sırada yeni Kürt İdrisleri ve Aleviler hakkında fetva ve risale yazabilecek alimler aranmaktadır. Bu konuda sıkıntıya düşmeyeceklerine; çünkü rahatlıkla İdrislerin ve âlimlerin bulunacağının garantisini verebilirim.
Yazının başında belirttiğim gibi tarih tekerrür mü ediyor? Yani belirtileri benzeştiğine göre İdrislerin nereli olduğunun önemi yoktur. Yine fetva ve risaleleri de yazacak olanın isminin önemi olduğunu sanmıyorum. İşte bal gibi tarih tekerrür ediyor.