Bir tarih, bir coğrafya, bir inanç-dil, bir kent, bir halk birbirleriyle ilişkili beş kavram işte bu beş kavramı birleştirdiğimizde ortaya Dersim; resmi anlatımla Tunceli çıkıyor.

Tarihi boyunca otoritelere karşı muhalif duruş gösteren Dersim, Osmanlı Devleti’nin son döneminden başlayıp Cumhuriyeti kuran otorite tarafından da günümüze kadar hep bir “mesele” olarak görülmüştür. Bahsedilen “mesele” bölgede yaşayan Kızılbaşların merkezi otoriteye karşı uzlaşmaz tutumu olarak ifade edilebilir. Merkezi otoritenin Osmanlı ve sonrası modernleşme arzusu doğrultusunda ülkenin her tarafındaki topraklara egemen olma çabası ilk dönemlerde bölgenin feodal güçleri tarafından sonuçsuz bırakılmak istenmiştir.

Yoksulluğun ve açlığın getirmiş olduğu mecburiyet ile Dersim’in köyleri başta olmak üzere çevre illerin kaza ve köyleri güç sahibi aşiretler tarafından yağmalanmıştır. Bu yağmalama aynı zamanda geçim kaynağı olarak benimsenmiştir.

Hükümetin bu duruma tepkisi ise acımazsızca olmuştur. Buna uydurulan kılıf isyan olarak kabul edilmiştir. Yani Dersim insanlarını asimile ve yok etmek bahanesiyle bu durum isyan olarak adlandırılıp halkın ve aşiretlerin üzerine askeri harekât yapmak olmuştur. Bunun sonucunda onlarca askeri harekât yapılmıştır. Sonuçta 1937-38 tarihi Dersim katliamı ve sürgün uygulamasıyla coğrafya acı bir duruma büründürülmüş sağ kurtulanlara unutulmaz bir travma yaşatılmıştır.

1990’lı yıllara gelindiğinde ise başta doğu ve güneydoğu illeri olmak üzere Dersim ve Dersimliler de köy yakma ve köy boşaltma, büyük şehirlerin varoşlarına göçe zorlanma uygulamasından üzerlerine düşen paydan gerekli olanı almışlardır. Köylerinin yakılması ve boşaltmaları bağlarının, bahçelerinin ve hayvanlarının yok edilmesi uygulaması adeta bir “38 kırımı” gibi olmuştu. Bunun sonucu ise açlık yoksulluk ve açıkta bırakılma durumu ile karşı karşıya kalma olup özellikle yaşlıların yaşamlarının son günlerinde; doğup büyüdükleri, mekanlarından, ekip biçtikleri, topraklarından uzakta o toprakların hasretleri ile yanıp tutuşup onların özlemi ile e yaşama veda etmeleri olmuştur.

Yine taa Osmanlıdan beri çeşitli raporlarda bölgenin insanlaştırılması uygulamasını sağlayacak olan baraj sorunu son yıllarda Dersim’in üzerine kara bir bulut gibi çökertilmek istenen bir durum olmuştur.

Yani Dersim son 20 yıl içinde yaşanan çevre ve doğa felaketleriyle gündemde olan illerden biri olmuştur. Doğu Anadolu bölgesinin ekosistemi zengin olan bu kenti; yangınlarla HES’lerle, barajlarla maden aramalarıyla, taş ve kum ocaklarıyla adeta yok edilmek isteniyor. Bölgede faaliyet yürüten barajlar, HES’ler kuruldukları yerlerde doğayı, tarihsel mekanları ve yaşam alanlarını yok etmeye devam ediyorlar.

Yine bölgede son yıllarda baş gösteren bir başka tehdit de maden sahaları olmaktadır. 145 maden projesinin bulunduğu Dersim’de adeta her geçen gün yeni maden sahaları ilan ediliyor. Kapitalizmin başta Afrika olmak üzere dünyanın birçok ülkesindeki yeraltı ve yer üstü zenginlikleri çıkartıp oranın halkların fakirleşmesine ve yaşam alanlarının yok edilmesini tarih bize göstermektedir. Bu halklar yaşanacak temel ihtiyaçlarını karşılayamadıklarından dolayı eskiden beri yaşadıkları toprakları dramatik bir şekilde terk etmek zorunda kaldılar bu örnekler bize çok şey anlatıyor. İşte son yıllarda dersimde ki uygulamalarda bundan farklı değildir.

Oysaki doğayla bir bütün olan Dersim “Raa Haq” inancının en önemli göstergesi halkın doğa içinde yaşadığı tüm ekosistemin, dilin ve inancın kaynağını oluşturuyor olmasıdır. Yukarıda değindiğimiz üzere maden şirketlerinin buraya girmesi demek doğanın talanı ve doğal varlıklarımızın yok edilmesi ekosistemimizi tehdit etmesi dolayısıyla doğal yaşamı biyolojik çeşitliliği yok etmesi ve inanç kimliğimize de saldırı ve taciz anlamına gelmesi demektir. Kızılbaş Alevi inanç merkezi olarak görünen ve öyle kabul edilen bu coğrafyamızda bizlere düşen görev yürütülecek çalışmalar ile bölgemizin yaşam alanlarını gözetmek ve onun kadim ruhuna ve dokusuna uygun hareket etmek en önemli durum olarak karşımıza çıkıyor.

Yıllardır hükümetlerin ya da İktidarların bilinçli olarak uyguladıkları politika güvenlikçi ve asayiş yoğunluklu uygulamayı sürdürme politikasıdır. Durum böyle olunca da yatırım, teşvik ve istihdam gibi ekonomik uygulamaların yapılmıyor olması işsizlik ve yoksulluk olarak kendini gösteriyor. Bu durum ister istemez kent insanının yaşamını idame ettirmek ve karnını doyurmak için büyük kentlere ve yolunu bulabilirse de yurt dışına çıkması demek olmuş oluyor. Zaten özellikle kent nüfusunun son yıllarda azalması bunun birer göstergesi olarak gözlemleniyor.

Yapılması gerekenler; parti gözetmeksizin siyasetçisinden, iş insanından, aydınından, sanatçısından bilim insanından her kesimden bu topraklarda doğmuş her Dersimlinin amasız, fakatsız birincil görevi Dersim’in ruhuna yakışır bir şekilde buranın insanının ve buranın coğrafyasının geleceği için tez elden işe koyulmaları bir vefa borcu olmalıdır.

Kentin Ekonomik Yatırımlarını Hayata geçirecek makro düzey de projeler uygulanmaya konularak;

Başta doğa turizmi olmak üzere mekan ve vasıflı elemanlardan oluşan hizmet kalitesi arttırılmalı. Kentin kendine özgü dinamikleri harekete geçirilmeli. Çarşıda bulunan eski hükümet konağı boşaltılıp restore edilerek, oraya otel, AVM, kültür sanat salonları, restoranlar açılmalı. Mesela tren hattının kente getirilmesi ile lojistik maliyetlerin aza indirilmesi sağlanmalı, kentin altına Kapalı otopark yapılmalı ya da kente bir hava alanının açılması için lobi çalışmasına girilmeli. Başta yerli iş insanlarımız kente yatırım yapmaya ön ayak olmalı özellikle özel hastane ve çok donanımlı bir araç tamir servis ağının oluşması gereklidir. Munzur Üniversitesi’nin iki yıllık meslek yüksekokulu vasıtasıyla çeşitli dallarda eğitim ve öğretime yönelik öğrenci yetiştirerek ara elaman sorununa çözüm bulunması sağlanmalıdır. Sonuç olarak dersime yapılacak ekonomik yatırımların getireceği şey

Kentin İstihdam sorunu…

Kentin altyapı Sorunu…

Kentin eğitim sorunu…

Kentin sağlık Sorunu…

Kentin turizm Sorunu…

Kentin spor Sorunu…

Kentin çevre Sorunu…

gibi sorunları da çözeceği ve kent den dışarıya gidecek göçün önüne geçeceği bir gerçeklik olarak söylenebilir.

Dersimli olmak demek; her Dersimlinin, tarihine, coğrafyasına inancı ve diline, kentine ve halkına karşı duyarlı ve sahip çıkması demektir.