Baştan söyleyeyim bu yazıyı yazarken amacım kimseyle polemik yapmak değil.
Fakat Dersim’de yayımlanan bir yerel gazetenin konuk yazarının yazdıkları ve diğer bir çok kimsenin Dersim katliamını meşrulaştıran söylemlere bilerek yada bilmeyerek alet olanlara naçizane bir uyarı ve hatırlatma olsun diye yazdım. Dersim katliamı üzerine söz söyleyen ve yazı yazan iyi niyetli ve art niyetlilere de söylemek isterim ki Dersim’de 1937 ve 1938’de bir katliam olmuştur buna Dersim coğrafyasının kuşu, kurdu, börtü, böceği, doğası, Munzur ve Pülümür çayları, katliam esnasında cesetlerin altından sağ çıkanlar, yada aileleri ve orada bulunanlar tarafından, ağlarken sesini askerler duymasın; yerlerimizi tespit etmesin diye yarlardan atılıp tesadüfen yaralı kurtulan çocuklar tanıkken siz hala Dersim isyanı diyerek karşı tarafın katliamı meşrulaştırmasına olanak verin.
Oysaki yıllardır bizler katliama uğradığımızı, uğratıldığımızı anlatamama, kabul ettirememe durumuyla karşı karşıyayız.
Bahsettiğim yerel gazetede konuk sıfatıyla yazan arkadaş Tunceli güzellemeleri yaptıktan sonra olayı “ Şeyh Said, Diyarbakırlı Seyyid bir aileye mensup, Zaza asıllı Nakşibendi şeyhi, Kürt lideri. Doğu illerindeki aşiretleri dolaşan Şeyh Said, Cumhuriyet ve Mustafa Kemal’in dinsiz olduğundan, çıkarılan yasalar ile İslamiyet’in, nikâh, ırz ve namusun, Kuran’ın ortadan kalkacağından, ağaların ve hocaların idam edileceğini veya sürüleceğinden bahseden propagandalar yaptı.
Kayınbiraderi Albay Cibranlı Halit’in adamları Cemiyet-i Akvam’a haber vereceklerini, bölgede devletin askerî güçlerinin bulunmadığını ve kolayca bölgeyi ele geçirebileceklerini söyledi. Cumhuriyete ve devrimlere karşı bir ayaklanma fetvası hazırlayarak devrimlere destek verenlerin canları ve mallarının helal olduğunu yazdı. Fetvayı aşiretlerin ileri gelenlerine gönderdi.
Şeyh Said ifade vermek için Bitlis Harp Divanı’na davet edildiğinde yaşlı ve hasta olduğu için gitmeyince ifadesi Hınıs’ta alındı. Diyarbakır, Çapakçur, Ergani ve Genç illerinde bir ay kadar dolaştıktan sonra 13 Şubat 1925 tarihinde Piran’daki kardeşinin evine yerleşti. 1924 Ekim ayından yakalanacakları güne kadar hükümetle haberleşmekte olan bacanağı Kasım Ataç tarafından ihbar edildi.
Şeyh Said İsyanının bastırılmasından sonra “Şark İstiklal Mahkemesi”nde yargılanıp idama mahkûm edildi.
Taraflardan her birinin farklı yansıtmalarına, tüm muğlak anlatımlara rağmen isyan sırasında çok sayıda insanın öldürülmüşlüğü, geride kalanların büyük kısmının sürgün edilmesi, Seyit Rıza ile beraberindeki altı kişinin asılması travmatik bir geçmiş olarak Tuncelilerin hafızalarına girmiş.” Diyor.
Ama ben anlamış değilim bu olayın seyit Rıza ile idam edilen diğer Dersim ileri gelenlerinin ne bağlantısı var.
Yazının bir yerinde ise, “Aşiretler yönetimin ellerinden alınmasına, vergi vermek, askere gitmek gibi çeşitli zorunluluklara karşı çıkmış.”
Genelde katliama kılıf olarak uydurulan bir diğer bahane ise vergi vermemek ve askere gitmemek. Dersim, coğrafyası gereği ekonomik yönden çok geri kalan bir yerdir vergi verebilmesi için bir artı değeri olmalı yada yaşayanlar çok yüksek oranda gelire sahip olmalı. Beslenmelik ve geçimlik üretime sahip olan Dersimliler aç kalmamak için feodal yapı gereği çevre illere ve çevre köylere saldırarak onların mallarına el koyma yoluna koyulmuşlar, nasıl vergi versinler; olmayan şeyin vergisi mi olur? Olmayan gelir üzerinden alınan vergi değil haraçtır bu da böyle biline. “ Askere gitmiyorlardı” meselesine gelince Anadolu’nun savunmasında Dersim aşiretleri üzerlerine düşen görevleri yapmışlardır.
Rus işgaline karşı Dersimliler savunma savaşına girerler. Osmanlı idaresinden aldıkları silah ve mühimmatla, Ruslara karşı savaşırlar. Ruslar geri çekildikten sonra Osmanlı idaresi tarafından Dersimlilere ve bu aşiretlere madalya ve hediyeler verilir. Seyit Rıza ise ayrıca ödüllendirilerek Erzincan da "İl İdaresi Üyeliği"ne atanır. Dönemin Erzincan valilerinden Sabit Bey yazdığı bir mektupta Seyit Rıza ile ilgili olarak "şimdiye kadar bize din ve namusuyla hizmet etti" ifadesini kullanır. Daha sonraki süreçte kurtuluş savaşında da askere gidip şehit olan esir düşen ve gazi olan çok Dersimli vardır. Annemin dedesi Çanakkale savaşına katılıp şehit olmuştur. Babamım halasının eşi, kurtuluş savaşı gazisi olup mezarı Dersimin Büyükyurt köyü Hörmek mezrasındadır. Bunlar benin yakinen bildiklerim. Bir de bütün bunlara en güzel cevap olarak sanatçı Maviş Güneşer’in Metin- Kemal kardeşlerle 2019 yılında çıkarmış oldukları sözleri Dersimin ünlü ozanı sey Qajiye ait olan “Hewa harbe Çanaqale” isimli eserle veriyor.
Maviş Güneşer, Metin-Kemal Kahraman - Hewa Harbé Çanaqala (Çanakkale Savaşı Ağıdı 19. Gucige 1915) . Hewa Herbé Çanaqala (19. Gucige 1915)
Pusle ame ma dıma, Ax de pusleke eskeriye.
Nesemuné ma waneno, Qeymaqamé Pılemoriye.
Sevqiyaté ma do are, Berdo Çanaqale-Geliboliye.
Daye, mao çeki giredayi, Duzmey sanay xo miye.
Hawt bergey de dame péro, Serva kilité Anadoliye.
San u teperé ma hawar biyo,
Şiyo gıno ro desté Urumeliye. Daye namé ma şüare de vaze,
Onder gorn u mezelé ma bélü niye.
Fos u puşiyané ma we dare,
Ax de je hené u saa veyvıka newiye.
Va taxt u payé padisay romerdiyo,
Xér u xızmeta ma qevul né-biye.
Kılam u Qeyde: Sey Qaji (1860-1936) Çıme: Seyid Mahmut Yıldız (Nejdi Bava) Intro / Interlude / Outro qeydeyi: Kemal Kahraman Aredaoği: Metin-Kemal Kahraman 01. Çanakkale Savaşı Ağıdı (1) (19 Şubat 1915)
Pusula geldi adımıza, Ah askerlik pusulası.
Künyelerimizi okuyor, Pülümür kaymakamı.
Sevkiyatımızı toplamışlar, Götürüyorlar Çanakkale-Gelibolu´ya.
Anneciğim kuşandık işte silahlarımızı, Fişekleri sardık belimize.
Yedi cephede savaşıyoruz, Anadolu´nun anahtarı için.
Şanımız, kahramanlığımız dillere düşmüş,
Yayılmış Rumeli diyarlarına. Anneciğim, adımızı bir ağıtta an,
Batası mezar yerlerimiz bile belli değil.
Feslerimizi, şallarımızı iyi sakla,
Ah taze gelin kınası ve elması gibi.
Yıkılsın padişahın başkenti,
Hayrımız, hizmetlerimiz bile kabul görmedi.
Söz / Müzik: Sey Qaji (1860-1936) Kaynak: Seyid Mahmut Yıldız (Nejdi Bava) Intro / Interlude / Outro müzik: Kemal Kahraman Derleme: Metin-Kemal Kahraman
Sonuç olarak, Dersim topraklarında kefensiz yatanlarımızı saygıyla anıyorum.
Kalemine ve yüreğine sağlık.
Devlet bu mevzii asayiş olaylarını büyük isyan olarak gösterip Dersim’de korkunç katliam yapmıştır. Devlet tüm Dersimlileri çoluk, çocuk, kadın ihtiyar ayırmaksızın katliama tabi tutmuştur. Köy dememiş, hayvan dememiş, insan dememiş ateşe vermiştir.
Yazınızda belirttiğiniz gibi Dersimliler Askerlik görevlerini hakkıyla yapmışlardır. Bilindiği üzere çok sayıda yöremiz insanı gerek 93 harbine gerekse 1915 Rus işgaline karşı devlet gücünün yanında savaşa katılmıştır. Savaşa katılanların bazıları şehit olmuş, bazıları yaralı şekilde geri dönmüştür. Dedemin kardeşi Çanakkale ve başka birçok savaşa katılarak PAŞALIK unvanı almıştır.
Sizin de sözünü ettiğiniz gibi Dersim katliamı ile Şeyh Sait İsyanı arasında bir benzerlik kurmak çok zordur. Nitelikleri bakımında tamamen apayrı olaylardır.
Çetin Bey elinize emeğinize sağlık önemli bir konuda önemli bir değerlendirme yapmışsınız