Bu yıl, 1 Mayıs kutlamalarına İstanbul’da katılmak istedim. İstanbul 1 Mayıs kutlamaları, kitlesel katılımlar ve coşkulu geçmesi nedeniyle, insanlarda bir dayanışma ve özgüven duygusunu fazlasıyla uyandırıyor. Sabahın ilk saatlerinde güneşin parlak ışıklarının aydınlattığı odamızda, 1 Mayıs’ın sıcak ve güneşli bir havada geçeceği, dolaysıyla katılımın ve coşkunun çok daha büyük olacağı heyecanıyla Sarıyer’den yola çıktı(m)k. Zincirlikuyu’ya geldiğimizde hava hiç te iyi değildi. Hem gökyüzü kapalı ve serin bir hava, hem de bütün metro ve metrobüs duraklarının girişleri bariyerlerle kapatılmış olup, polis ablukasına alınmıştı. Memur bey, biz karşıya (Anadolu yakası) gitmek istiyoruz, nasıl gidebiliriz diye sorunca? “Okmeydanı’na gideceksiniz” dedi. Ben de kahkaha atarak gülünce, memur bey de gülmeye başladı ve işin tuhaflığının farkında olarak mahcup bir şekilde, “benim yapacağım bir şey yok, ben burada sadece görevliyim” diyerek üzüntüsünü belirtmeye çalıştı.

Hava yağdı yağacak gibi, Okmeydanı’na gitmek istedik ama o yöne de araç yoktu. Çünkü Zincirlikuyu, Mecidiyeköy, Çağlayan ve Okmeydanı Hastanesi durakları tamamen polis kontrolünde ve girişlere kapatılmıştı. Deniz ulaşımının da kapalı olduğunu öğrenmiş olduk. Yani İstanbul’un Kadıköy, Mecidiyeköy, Şişli, Beşiktaş, Kabataş, Taksim ve Taksim’e çıkan bütün yol ve güzergâhların hepsi polis ablukasına alınmış olup, buralarda adeta bir olağanüstü hal rejimi uygulanıyordu! İktidarın, 1 Mayıs kutlamalarına katılanları hiç sevmediğini ve her türlü kötülüğü yapacağını öteden beri biliyoruz. Ama o gün 1 Mayıs’a katılmayıp da işe giden, çarşı pazara çıkan, hastane ve sokağa çıkmak isteyen 100 binlerce insana yaşattığınız bu rezaletten hiç mi rahatsızlık duymadınız? Duymadınız, çünkü size oy veren taraftarlarınıza bile bu zulmü reva gördüğünüze göre; bu da demek oluyor ki, sizler (iktidar) bu ülkede her şeyden umudunuzu kesmişsiniz demektir. Görünen odur ki niyetiniz, bundan sonra ülke yönetimini baskı, şiddet ve terörle yönetmek olacaktır. Buna bu halk izin vermeyecektir.

Kadıköy’e gitmek için, ne yapalım diye düşünürken aklıma bir arkadaşım (Güneş) geldi. Hemen aradım kendisini, “motosikletle karşıya yani 1 Mayıs’a gidiyorum” dedi. Ben de durumumu anlatınca, “bana konumunu at gelip seni alırım” dedi. Meğer yakın yerdeymiş, 15 dakikada gelip beni aldı. Başıma kaskı taktı ve atladım motora birlikte yola devam ettik. Tam boğaz köprüsünün üstünde yağmur ve fırtına karşıladı bizi. Arkadaşım Güneş, “bak dedi yukarıdaki de sevmiyor bizi, o da güçlüden yana” deyince, ben de haklısın dedim, zaten yukarıdakiyle hiçbir zaman barışık olmadık ki.

Biz, 15-20 dakikada Kadıköy’e gideceğimizi düşünürken, tam bir saatte yağmur ve rüzgâr altında ancak Kadıköy meydanına varabildik. Çünkü Kadıköy’e giden bütün yollar da polis tarafından kapatılmıştı. Bizim gibi binlerce insan bu zorlukları yaşayarak ve yılmadan engelleri aşmaya çalışarak, 1 Mayıs alanına gelmiş oldular. Oysa 1 Mayıs, hem yasal ve hem de tatil olması dolaysıyla, iktidarın bu zorluğu ve zorbalığı kendi yurttaşlarına yaşatması gerekmiyordu. Zaten 1 Mayıs’ın doğuşu da, işçi sınıfının bu zorbalığa ve bütün dünyadaki zorbalara karşı enternasyonal dayanışma ile son verilebileceğinin sembol günü olmamış mıydı? 1 Mayıs 1886’da Amerika’nın Chicago kentinde, Amerikan İşçi Sendikaları Konfederasyonu, 8 saatlik iş günü için ilan ettiği greve 500 bin civarında işçi katıldı. Irklar arası dayanışma (siyah-beyaz) o gün en yüksek noktaya ulaştı. Her eyalet ve kentte siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, Amerikan kamuoyunda birçok önyargıları da yıkmış oluyordu. Fabrikalarda grev ve gösteriler devam ederken, patronların kiralık ajanlarıyla grevdeki işçilerin üzerine ateş açmaları ve bazı işyerlerinde yangınlar çıkartarak 4 işçinin ölümüne ve birçok işçinin yaralanmasına yol açmıştı. Ayrıca olaylara neden oldukları gerekçesiyle 8 işçi hakkında idam istemiyle davalar açıldı. Yargılamanın sonucunda 4 yiğit işçi önderi, Albert PERSONS, Adolph FISCHER, George ENGEL ve August SPIES, 1 Mayıs 1886 yılında 8 saatlik işgünü mücadelesine önderlik yaptıkları için idam edildiler.

Albert PERSONS adlı işçi, özür dilemesi şartıyla affedileceğinin söylenmesi üzerine, mahkeme heyetinin karşısında tarihe geçecek sözlerini söyledi. “Bütün dünya biliyor suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım” diyerek emek ve emekçi olmanın haklılığını ve onurunu bütün dünya işçi sınıfına duyurmuş oluyordu.

İşçi önderlerinin cenaze törenlerine yüz binlerce insan katıldı. ABD’de yaşanan bu olaylar uluslararası işçi örgütlerini harekete geçirmiş oldu. II. Enternasyonal, 1889’da Paris’te düzenlediği kongrede, Amerikan işçilerinin mücadelesini desteklemek amacıyla dünya çapında gösteriler düzenledi. 1890’dan başlamak üzere 1 Mayıs’ı da “Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kabul etti.

Türkiye’de 1 Mayıs kutlamaları genellikle yasaklı geçti veya yasaklar altında kutlandı. En görkemli 1 Mayıs kutlaması, 1977’de Taksim’de yapılan kutlamaydı. 600 bini aşkın işçi Taksim Meydanı’nı hıncahınç doldurmuştu. Tam da mitingin sonlarına doğru devletin kontrgerilla güçleri, alanda bulunan işçileri tarayarak 34 işçi yoldaşımızı katletmiş ve yüzlercesini yaralanmıştı. Yani yüz yıl öncesi Chicago kentindeki işçi gösterilerine yapılan saldırı ve katliamın benzeri, 1 Mayıs 1977’de Türkiye işçi sınıfına düşman güçler tarafından Taksim’de uygulanmaya konulmuştu.

Artık bütün dünya ülkelerinde 1 Mayıs, coşku, dayanışma ve şenlikler içinde kutlanırken, maalesef bizim ülkemizde 1 Mayıs seremonileri devletin ve iktidarların korkulu rüyası olmaya devam ediyor, edecektir. Bazı işçi sendikaları ve konfederasyonların yanlış yerde durmaları, yani iktidara yakın görünmeleri, işçi sınıfı mücadelesini zayıflatmakta ve güçlerini bölmektedir. DİSK’in de sadece 1 Mayıslarda görünür olması, diğer zamanlarda işçi mücadelelerinde ve dayanışma grevlerinde göremediğimiz DİSK, bu tutumuyla kendi tabanına ve işçi sınıfı mücadelesine güven vermemektedir.

İşçi sınıfı mücadelesi ile devlet ve iktidar güçleri arasında denge oluşturmaya çalışan sarı sendika patronlarını tasfiye etmeden, Türkiye’de işçi sınıfı mücadelesi hep zayıf kalmaya devam edecektir. Bu yıl da bütün baskı ve engellemelere rağmen kutladığımız 1 Mayıs’ı, uluslararası işçi sınıfı mücadelesinde yitirdiğimiz bütün işçi yoldaşlarımıza adamış olalım.

Sosyalist bir aydın olan Sırrı Süreyya Önder’in aramızdan erken ayrılması, hepimizde derin bir üzüntü yarattı. Türkiye halklarının başı sağ olsun.

YAŞASIN 1 MAYIS, BİJİ YEK GULAN.