Demokratik teamül ve usullerle bir hükümetin her 5 yılda bir yapılan seçimlerle 23 yıldır iktidarda kalması mümkün değildir. Böyle bir iktidarın, ne kadar demokrasiye inanmış olsa ve ne kadar demokratik yöntem ve kurallarla ülkeyi iyi yönetmiş olsa da; halk bu kadar uzun bir sürede hep aynı kişi ve yöneticileri karşılarında görmeleri, toplumda bir bıkkınlık ve güvensizlik duygusu yaratır. Bugünkü iktidarın, toplumun önemli kesiminde yarattığı duygu bu olmakla birlikte; ayrıca toplumun ezici çoğunluğunu yoksullaştırmış, işsizler ordusu yaratmış ve aynı zamanda gençlerin geleceğini her bakımdan güvencesiz hale getirmiştir. Dolayısıyla bu iktidarın şu veya bu şekilde bir dakika dahi iktidarda kalmaması gerekiyor. Sağlıklı bir aklın bunu böyle okuması ve değerlendirmesi gerekir.
Sağlıklı bir akıl böyle düşünürken, sefil akıllıların ise bunun tersini düşünmeleri normal midir acaba? Zira bu iktidarın bugüne kadar 23 yıldır bütün yaptıklarına baktığımızda, hiçbir uygulamasının normal kuralların akışına uymadığını görmekteyiz. Anayasayı tanıma ve uyma yok, toplumun çağın gereksinim ve ihtiyaçlarının karşılanması yok, yine toplumun yazılı olmasa da dayanışma ve paylaşım duygusunu güçlendiren gelenek ve göreneklerine saygı yok! Peki, ne var o zaman diye soracak olursanız? Kin, nefret, ayırımcılık, ötekileştirme, baskı ve şiddet var bu iktidarın zihninde ve yönetme anlayışında.
İktidarın bu yönetme anlayışında ayrıca ülke ekonomisinin büyük bir krizin içine sokulduğu gerçeği var. İktidarın yönetim kadrosu ve yakın çevresini oluşturan bir avuç azınlığın, hızla zenginleşip dünya zenginlik sıralamasında belirli yerlere gelirken; öte yandan toplumun önemli çoğunluğunu oluşturan yüzde 90'nın, hayat şartlarını ve yaşam koşullarını kaybederek hızla yoksullaştıklarını görmekteyiz. Bu kesimin içinde büyük oranda bir işsizler ordusu var. Yine bu kesimin içerisinde her gün haberlerin baş köşelerine oturtulmuş, kimilerine alaycı, kimilerine göre ise acınası hale gelen emekliler var. Bu her iki kesimin nasıl yaşadıkları artık bu iktidarın gündeminden düşmüş durumda. Toplumun bu her iki kesimi artık AKP ve Erdoğan İktidarının hesapları ve istatistikleri içinde yer almamakta, sadece seçim zamanları akıllarına gelmektedir.
Bu yazıyı yazarken sayın cumhurbaşkanı televizyon kanallarında "önemli ve tarihi konuşmasını" yapıyordu. Merak ettim, neler konuşacak diye, başından sonuna kadar heyecanla izlemeye başladım. Heyecanlandım diyorum, çünkü dün (11.07.2025) Kürt siyasi hareketi cenahından önemli açıklamalar ve Türkiye'nin demokratikleşmesi konularında çok ciddi mesajlar verildi. Belki Sayın Cumhurbaşkanı da Kürt siyasi hareketinin bu mesajlarına karşılık önemli ve Türkiye toplumunu rahatlatacak olan kardeşlik vurgusu, bir arada eşit ve özgür yurttaşlar olarak demokratik bir Türkiye'de birlikte yaşamamızın gerektiğini belirtmesini beklerken...
Yine her zaman olduğu gibi yine hepimizi yanıltarak, işe hamasetle ve bazı fantezilerle konuşmasını süsleyerek, öncelikle zihninde geçen düşüncelerini şöyle ifade ediyordu. "Çin'den Adriyatik'e uzanan İslam coğrafyasından sonra, bugün yeniden Türk, Kürt, Arap bir aradaysa, birse, beraberse işte o zaman Türk vardır, Kürt vardır, Arap vardır. Ayrıştıklarında, bölündüklerinde ise mağlubiyet hezimet vardır" diyerek, bu ileri çağda Türkiye toplumunu ortaçağın kuralları içinde (dincilik) birleştirerek yönetmeyi esas almış oluyordu. Öte yandan böyle bir barış sürecini yürütürken, muhalefet partilerinden hiç söz etmemesi ve hatta CHP'nin belediye başkan ve yöneticilerini, sorgusuz ve gerekçesiz cezaevlerinde tutsak edilmeleri, topluma güven vermemektedir.
Yüzyıldır bu topraklarda Kürt varlığının inkarına karşı, Kürt siyasi hareketinin illegal örgütü olan PKK'nin, Kürd'ün varlığını ispatlamak için tam 50 yıl boyunca Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı silahlı mücadele içinde oldu. Her iki taraftan 10 binlerce insan kaybı yaşandı. Trilyonlarca dolar maddi kaynak silaha ve savaşa harcandı. Kürt yurttaşların yaşadığı coğrafya yağmalandı ve tahrip edildi. Köyler yakılarak boşaltıldı 3.5 milyon insan göçe zorlanarak, kendi ülkesinde göçmen olarak yaşamaya mahkûm edildiler. Ve şimdi Sayın Cumhurbaşkanı çıkmış ne diyor. Adeta pişmanlığını ifade edercesine "iç ve dış güçler bizi kandırdılar 40 yıl boyunca bizim aramızı bozarak karşı karşıya getirdiler" diyerek, nasıl sefil bir akılla bu ülkeyi yönettiklerinin sefaletini anlatmış oluyordu.
PKK'nin silahlı mücadeleye son verip silahlarını yakma seremonisi (tören), bütün dünya medyasının ve Türkiye'de olduğu gibi, bütün dünya demokratik kamuoyuna karşı da kanıtlamış oldular. Burada verdikleri mesaj, Anadolu topraklarında öteden beri beraber yaşamış olan, bütün etnik kimlik ve inançların özgür ve eşit koşullarda bir arada yaşamak istediklerini belirtirken, demokratik bir anayasayla bu hakların güvence altına alınmasını istiyorlar.
Verilen bu mesajı, yeni ve demokratik bir Türkiye'nin kurulmasının ilk ve önemli bir adımı olarak değerlendirmeliyiz. Türkiye'nin bütün yurtseverleri, ilericileri, sosyalistleri ve bir bütün olarak demokrasi güçleri, Kürtlerin bu önemli mesajlarını ve duruşunu ciddiye almaları ve önemsemelidirler.
Türkiye yönetiminin Ortaçağ'a doğru gidişini önlemenin yolu, bütün muhalif güçlerin birlikte hareket etmesinden geçer.


