İnsanoğlu dünyamızı çok yordu, neredeyse yaşanamayacak bir hale getirdiler. Haydutluğun doludizgin, dünyamızın başına bela olduğu bu çağımızda, büyük insanlığın kaygılar taşıdığı hepimizin malumudur.

[İnsanoğlu] kavramından bahsetmeye çalıştığım, dünyamızı mahvetmek isteyen emperyalist güçler ve onların işbirlikçilerini kastettiğimi anlamamız gerekiyor. Bugün içinde bulunduğumuz bölgemizde sürdürülen haydutluğun önü alınamazken! Bundan sonra bölgemizde nelerin olabileceğine dair konuşulan senaryolar, bölge halklarının korkularını ve endişelerini artırmaktadır.

ABD Emperyalizmi, batılı kapitalist ülkelerinin desteğini de alarak, Ortadoğu’da besleyip büyüttüğü İsrail Siyonizm’i aracılığıyla, kendi yayılmacı politikalarını Ortadoğu halklarına dayatmaya çalışmaktadır. İsrail Siyonizm’in başat ismi olan Binyamin Netanyahu’yu bir fil olarak kabul edersek eğer; Ortadoğu’yu da bir zücaciye dükkânı gibi görelim. Bu filin, bu zücaciye dükkânına girdiğini bir an düşünelim ve bu dükkânın başına nelerin gelebileceğini hayal edelim.

İşte İsrail Siyonizm’in baş aktörü Netanyahu, ABD ile işbirliği içinde, bir fil misali Ortadoğu’da, uluslararası devletler hukukunu ve insan haklarını da hiçe sayarak, yeni bir paylaşım ve düzenlemeyle Ortadoğu ülkelerine yeniden şekil vermeye çalışmaktadırlar.

İsrail yönetimi, bir yıldan fazladır Filistin’in Gazze şehrini ablukaya alarak 10 binlerce Filistin halkını katletmiştir. Dünyanın bu duruma bir tepki vermemesinden aldığı cesaretle, bu seferde Güney Lübnan’a saldırmıştır. Bununla da yetinmeyerek, Türkiye yönetiminin kontrollü desteğini sağlayarak, bölgedeki cihatçı terör örgütü olan HTŞ’yi Suriye topraklarına saldırtarak, bu ülkenin işgal edilmesini sağlamıştır. Beğenelim, beğenmeyelim Suriye dünyanın 200 ülkesinden biridir. Her ülke gibi o da Birleşmiş Milletlerin güvencesi altındaydı.

Dünyaya bir haydutluk hukuku dayattırılarak, bu durumun meşru ve olağan olduğu algısı yaratılmaya çalışılıyor. Dünyanın başına bela olacak bu haydutluğun önlenememesi halinde, 21. Yüzyılın dünyamız ve insanlık için büyük zorluklarla geçeceği korkusu ve endişesini hep taşıyacağız.

Ortadoğu geniş tanımıyla yaklaşık 18 ülkeden oluşmakta. Dünyanın her bakımından en geri kalmış (bırakılmış) bölgesidir. Ama aynı zamanda bölge, dünya enerji kaynakları bakımında en zengin olduğu bölgedir. Diğer önemli bir özelliği ise, İsrail’in dışındaki diğer bütün ülkelerin hepsinin Müslüman ülke olmalarıdır. Bu son özellik (din) Ortadoğu halklarını asırlardır etkisi altına alıp, çağdaş dünyayla uyumlu olmasını hep engellemiştir. Hala bu ülkelerin hepsi krallık, sultanlık, şeyhlik, emirlik gibi ortaçağ anlayışı ile yönetilmeye devam ediliyorlar. Yönetici sınıf, çok büyük lüks ve şatafat içinde yaşarken ve varlıklarını Amerikan, İngiliz, Fransız gibi emperyalist ülkelerin kasalarında güvenceye alırken! Halkları (yönetilen sınıf) ise sefalet ve yoksulluk içinde eğitimsiz ve dini ritüellerle uyutulmaya çalışılmaktadır.

Ülkemiz, bugünkü iktidar eliyle bu Ortadoğu yörüngesine dahil edilmeye çalışılıyor. Ayrıca iktidar, cihatçı terör örgütlerini her alanda eğitip, lojistik destek sağlayarak bunlardan militarist güçler devşirmektedir. Bu militarist güçlerin iki önemli unsurundan biri SMO, diğeri ise HTŞ’dir. Bu iki militarist güç güney sınırımızda Suriye topraklarında konumlandırılmıştır. Bu militarist güçler, her an istenildiğinde kullanılabilecek aparatlardır.

Nitekim bunlardan HTŞ, (Heyet Tahrir el-Şam) başta ABD ve İsrail olmak üzere; Türkiye yönetiminin de desteği sağlanarak Suriye işgalinde kullanılmıştır. İkinci aparat olan SMO ise, (Suriye Milli Ordusu) Türkiye yönetimi tarafından kurulmuş olan bu militarist yapı, bugün Suriye’nin yerleşik halklarından olan Kürtlere karşı, savaşacak bir güç pozisyonunda tutulmaktadır.

Türkiye’nin Suriye topraklarından hiçbir beklentisi ve çıkarı olmamalıdır, olamaz da! Suriye toprakları bugün ABD ve İsrail tarafından işgal edilmiştir. Bu işgalin ne kadar süreceği ve nasıl sonuçlanacağı belirsizdir. Türkiye burada işgalcilerle birlikte hareket etmemelidir. ABD’nin niyeti Türkiye’yi Ortadoğu bataklığına çekerek, başta Kürtler olmak üzere, diğer Ortadoğu halklarıyla savaşa zorlamaktadır.

Ülkemiz ekonomik ve siyasi krizin içinde debelenirken, Suriye Kürt’lerinin de savaş hali yaşaması durumunda; zararlı çıkacak olan bu iki ülkenin halkları olacaktır. Böyle olumsuz bir sonucun ortaya çıkması, tamda ABD ve İsrail’in Ortadoğu’ya yönelik paylaşım planlarının çok rahat bir şekilde sonuca gitmesine hizmet etmiş olacaktır.

Türkiye iktidar güçlerinin militarist heveslerini bir kenara bırakarak, gerek Türkiye’deki Kürt yurttaşlarıyla ve gerekse Suriye Kürtleri ve diğer parçalardaki Kürtlerle iyi diyalog içinde olmalıdır. Böyle bir politika hem Türkiye’ye, hem de Kürtlere çok büyük kazanımlar sağlayacaktır.

Tarihte Türklerle, Kürtler arasında yaşanmış iyiniyetli somut olaylar vardır. Türklerin bin yıl önce Anadolu’ya gelişlerini sağlayan Kürtlerdir. Yine Osmanlı’nın, Savafi İmparatorluğu’yla girdiği savaşın galibiyetini yine Kürtler sağlamışlardır. Yakın tarihimizde Türklerle, Kürtler arasında bu yakın ilişki ve işbirliği yaşanmışken; sen, bugün egemen ulus olarak Kürtlerin varlığını yok sayarak, bu durumu bir savaş sebebi olarak 40 yıldır bu kör siyasetini inatla sürdürmeye çalış. Bu anlamsız savaş maalesef ülkemizin hem ekonomik ve hem de insan kaynakları alanında büyük yıkım ve kayıplara yol açtığını artık görmemiz gerekiyor.

Bu bölgenin yerleşik halkları olan Kürt yurttaşlarımızla barış içinde bir arada yaşamak zorundayız. Bugünkü iktidar, güzel ülkemizi Emperyalizmin Ortadoğu politikalarına alet etmeden ve bundan kaçınarak, daha demokratik bir ülkede, hep birlikte barış içinde yaşamanın koşullarını yaratmalıyız. Yoksa emperyalist haydutların bugün Ortadoğu’da yürürlüğe koydukları böl parçala politikalarının bir parçası haline gelmiş oluruz!

Yeni bir yıla daha girmiş olacağız. Büyük insanlığın, bu yeni yılda daha huzurlu ve mutlu olmaları dileklerimle…