Dersim Son Dakika Haber - Dersim Ekspres Gazetesi
HV
29 NİSAN Pazartesi 17:03

FİLM BİTTİ!

YILMAZCAN ŞARE
YILMAZCAN ŞARE
Giriş Tarihi : 17-01-2024 10:58

“Başkan” filmini yeni izleme şansı buldum. Sinema televizyon bölümünü okuyan birçok belgesel film çekmiş ve önümüzdeki süreçte Dersim'in kadim renklerini, dokusunu, kokusunu, kimyasını konu alacak olan bir sinema filmi çekmeye hazırlanan biri olarak yazıyorum bu değerlendirmeyi.

Harcanan emeğe saygıyı göz önünde bulundurarak önyargısız bir şekilde yapacağım değerlendirmemi. Sanırım benim de birazcık söz söyleme hakkım ve hukukum vardır elbet. Filmi izledim evet. En çok canımı yakan şeylerden biri Zazaca/ Kırmancki kıtlığıydı. Bu kıtlığın yanı sıra kullanılan hepi topu üç cümle Zazaca/Kırmancki'nin de doğru telaffuz edilmemesiydi. Hele hele bölge insanı olan Diren Polatoğulları gibi bir oyuncunun bile yanlış telaffuzu önemsemeyip kendisinin de o hataya düşmesi kabul edilir gibi değildi. İnsan biraz zahmete katlanıp sokaktan birini çağırsa “Telaffuzum doğru mu?” diye sorsa, sokaktaki adamdan bile bir kaç saniye içinde öğrenebilirdi. Bölgenin ana dili es geçilmiş, tamam parasal kaygılardan dolayı yapılmış belli. O kadar es geçilmiş ki söylenen o bir kaç cümlenin alt yazılarına bile gerek duyulmamış. Ve söyleyeyim de geçsin psikolojisi ile hareket edilmiş gibi. Berbat telaffuzlardan örnekler “Kutik moa toni”, “çena kotik, laze kotik”, “Kotik, kotik.”

Hıdır karakteri dışarıdan gelip adını Hıdır diye değiştirmiş biri gibiydi. Çünkü Dersim'e uyan tek şeyi ismiydi. Ya Fiko karakteri ona ne demeli, şu repliklerine ne demeli? “Doğununde halay çekmiyecem”, “baban kemiğüne”, “ecik bekleyin” bunlara belli ki hiç dikkat edilmemiş. “Ma” ve “ha” o kadar gereksiz ve olmadık biçimde kullanılmış ki seyircinin gözünün içine soka soka kullanılmış, doğal yerlerde ve doğal vurgudan uzak kullanılmış. İnsan bu tarz bölge filmleri çekeceği zaman mutlaka bu konuda oraya hakim insanlardan danışmanlık hizmeti almalıdır. Yoksa oranın tadını, dokusunu işlemeniz güç olur.

Filmin senaryosunda bütünlük yok, her şey var ama hiç bir şey yok gibi. Kız isteme sahnesi, kız ile erkeğin akıbeti, anne ve cenaze sahnesi, final de başkanın kelepçeli elleri ile uzun uzadıya aile bireyleri ile rahat görüşmesi. O sahnenin bir klip havasına dönüştürülmesi yani orada seyirciyi ağlatma çabaları apaçık ortada. Bu kadar iyi oyuncu kadrosu ve büyük bütçe ile bu işin çıkarılması beni üzdü açıkçası. Çünkü filmin fragmanı kendisinden daha iyiydi.

Oynayan iyi oyuncuların evveliyatını ve oyunculuk kapasitelerini bildiğimiz için birçoğunun buradaki performansını açıkçası beğenmedim. Ortada bir emek var, saygı duyuyorum ama bir o kadar da hayal kırıklığı var. Finaldeki taşlı tarla sarılmaları komikti, beni güldüren tek sahne patlayan un çuvalıydı. Keşke bir çuval incir olaydı da berbat olmayaydı. Evet Zülfü Livaneli müzikleri ile gelen klip kıvamlı seyirci ağlatma sahnelerinden sonra finalin finalsiz bitmesi de bir başka hayal kırıklığı ve fazlalık ya da eksiklikti.

Jean-luc Godard'ın dediği gibi: “İyi bir filmin kusurları olması gerekir. Hayat gibi, insanlar gibi” Ama iyi bir film ise şayet.

O sinema salonundan mutlu ayrılmak, oh be bizi de iyi anlatan birileri daha çıktı diyebilmeyi ve mutluluktan dört köşe olmayı çok istedim ama üzgünüm bu olmadı ve ben o sinema salonundan zihnimde ve yüreğimde koca bir hayal kırıklığı ile ayrıldım. Tıpkı Jacques Tati'nin dediği gibi “Ben istiyorum ki; film, siz sinema salonunu terk ettikten sonra başlasın.” Ama bende tam tersi oldu. Ben sinema salonunu terk ederken film bende bitti.

YORUMLAR