Dersim Son Dakika Haber - Dersim Ekspres Gazetesi
HV
29 NİSAN Pazartesi 16:52

ELİ KULAĞINDA

YILMAZCAN ŞARE
YILMAZCAN ŞARE
Giriş Tarihi : 23-01-2024 15:40

“Deprem, doğanın bir gerçeğidir ancak insan yapısı felaketler önlenemezse, deprem gerçeği daha da korkunç hale gelir.” Bu günkü konum: Deprem ve Dersim.

Beynimize yerleştirdiğimiz algı sanırım şu; Dersim'de deprem olsa da zemin sağlam, binalar sağlam bir şey olmaz. Ne kadar yanlış bir düşünce değil mi? Bizler şu yakın zamanda da yaşadığımız Hatay, Maraş, Adıyaman, Malatya depremlerinde bile nasıl sallandık, evlerimizin nasıl uzun bir süre beşik gibi sallandığını yaşadık ve gördük. Peki, fay hattı Dersim'den geçiyor ise bu durum sizce nasıl bir yıkıma ve ölümlere yol açar hiç düşündünüz mü?

Bu işin uzmanları uzun bir süredir Dersim'e dikkat çekiyorlar. Evet, yetkililerin kısmi hazırlıkları var konteyner yerleşim yerleri, acil durumda müdahale ile ilgili hazırlıklar elbette bunları görüyor ve mutlu oluyoruz. Ama asıl sorun nedir biliyor musunuz? Asıl sorun hızla yapılmış ve çarpık kentleşmeye doğru ilerleyen sağlam mı değil mi bilmediğimiz çirkin binalar. Bunlar doğru dürüst kontrol edilmiş mi? Bunların kaçı sağlam? Ne kadar demir, ne kadar kolon kullanılmış? Temelleri nasıl? Sağlam ve dayanıklı mı? Bir deprem anında bunlardan kaç tanesi ayakta kalabilir? Kullanılan öteki malzeme sağlıklı mı? Bunun yanı sıra eski yapılar ne durumda?

Bütün bu yapıların hızlı bir şekilde elden geçirilmesi zorunluluktur. En azından vatandaşın da aklında bazı şeyler netlik kazanmış olur. Kötü durumda olan yapılar içinde acil önlemler alınmalıdır. Çünkü depremin eli kulağında. Bu dediklerim olmazsa bunun faturası ağır olabilir. Bunu gerek il yetkilileri, ileri gelenleri, STK’ları gündemden düşürmemeliler. Aciliyet arz eden bir durum çünkü. Yoksa iş işten geçtikten sonra dövünmek nafile. Bu kentte yaşayan valisinden belediye başkanlarına, memurundan esnafına, askerinden polisine, işsizinden işçisine yani bu sorun buradaki herkesin sorunu. Depremin kimi ne zaman nerede yakalayacağı bilinmez. Belki bir iş hanında, belki hastanede belki manavda, dükkanda, evde ya da işyerinde. Deprem geldiğinde hiç kimsenin işine, aşına, kimliğine, kariyerine bakmadan gelir. Bir de hiç kimse kusura bakmasın yok ben üst katlardayım bana bir şey olmaz yok ben müstakil evdeyim, insanlar psikolojik olarak nasıl bir kodlama yapmış iseler şunu düşünüyorlar. “Deprem gece olur.” Halbuki hiçte öyle değil. Günün hangi saatinde insanı nerede yakalayacağı belli değil. Belki resmi bir dairede, belki binanın bodrumuna inince belki bir otelin lobisinde ya da cafesinde, belki bir depoda ya da okulda veyahut bir iş hanının asansöründe. Bütün bunları lütfen iyi düşünüp hayal edin derim. Ve yine bir düşünün Allah korusun bir anda binlerce insanımızın enkaz altında kaldığını. Hatırlayın geçen depremde yüreğimizin nasıl parçalandığını, nasıl büyük bir acının yaşandığını. O yüzden bu sorundan kaçmak için bahane üretmek yerine sorunun hepimizin sorunu olduğunu anlamamız lazım. Ve depremin gece mi gündüz mü olacağı, bizi nerede yakalayacağı da belli değil. Üst katta oturmamız ya da evimizin müstakil oluşu kurtuluş değil. Artık hep birlikte şunu kabul etmeliyiz ki bu sorun burada yaşayan herkesin ortak sorunudur. Ve her kurumun, bireyin bu hususta kendisi, sevdikleri ve ailesi için de olsa duyarlılık göstermesi gerekir. Artık ödenmiş bedellerden ders çıkarmak lazım. Yazık yitip giden onca cana yazık solan binlerce hayata. Depremin eli kulağında .

YORUMLAR