Meseleyi Mutlak butlan açısından bakmadan analiz etmek istiyorum. Çünkü bu oluşmuş olumsuzlukların öncesi var. Bir kırgınlık, bir saygı eksikliği ve bir davranış bozukluğu ile birlikte bir hadsizlik te var. O yüzden ben mahkemenin henüz vermemiş olduğu bir karardan ziyade tanık olduğumuz evveliyat ve ona bağlı olarak bu günkü gelişmeler üzerinde duracağım. Yani kişi hak ve hürriyetleri ve insan onurunun aile yapısı ile zedelenmesi durumlarına değineceğim. Kısaca işin siyasetten uzak insani boyutu.
Voltaire derki; “Fikirlerinize katılmıyorum ama fikirlerinizi ifade edebilmeniz için canımı bile veririm.” Birinin fikirlerine katılmayabilirsiniz, size yanlış yada ters gelebilir ama siz fikir ve düşünce hürriyetini savunuyorsanız buna da tahammül edebilmelisiniz. Ama gördük ki demokrasi diyerek çığlığı koparanlar söz konusu kendileri olduğunda her şeyi rafa kaldırabiliyorlar. Öyle bir saldırı var ki insan düşmanına bile bunu yapmaz. Bu mu sizin örnek gösterdiğiniz parti kültürünüz? Günlerdir yandaş basınınızda Kılıçdaroğlu’nu linç ettiriyorsunuz. Bu linç öyle ağır ağza bile alınmayacak hakaret ve tehditlerle dolu ki insan dile getirmekten bile ar ediyor. Önce linç ediyorsunuz sonra da linç ettirdiğiniz kişi ile görüşüp ondan aklıselim davranmasını bekliyorsunuz. Yaptığınız kötü etkiye ne gariptir ki iyi tepki bekliyorsunuz. Sanıyorsunuz ki dünya hep sizin etrafınızda dönüyor.
Bu nasıl bir tarz, nasıl bir üslup? Siz ülkeyi yönetmeye talipsiniz değil mi? Yarın iktidara geldiğinizde demek ki sizin gibi düşünmeyenleri de linç edeceksiniz değil mi? Benim dediğimi yap yapmazsan seni lanetleyeceğim öyle mi? Ülkede düzeni, huzuru ve barışı böyle mi sağlayacaksınız? Daha ortada mahkeme kararı yokken hain ilan ettiniz adamı. Girdiği seçimde bu ülke insanın yarısının oyunu almış önceleri babamız dediğiniz adamın ne kendisi ne ailesi kaldı hakaret edilmedik. Bir insan ne için yaşar? Önce ailesi için. O kendi gelecekteki hırslarınıza kapılmış aklınızı farklı çalıştırıp empati yaparak bir düşünün derim.
Bir insanın bırakın siyasi emek sarf etmesini kapınızda on üç yıl çobanlık yapsa ve o on üç yıl sonra işi bırakmış olup size dair fikrini söylese ve fikri de size saçma, tahammül edilemeyecek bir fikir gibi gelse bile böyle bir üslup ile mi karşılık verirsiniz? Madem sizler ileri demokrasi havarilerisiniz, sizin daha medeni ve daha üstün davranıp fikir beyan etmeniz gerekmez mi? Ama siz öyle yapmak yerine ne yapıyorsunuz? Partinize on üç yıl genel başkanlık yapmış birini tehdit ederek, aşağılayarak, ötekileştirerek, ailesine edilen hakaretlere bile göz yumarak ülkeye insanını ona karşı kışkırtıyorsunuz. Peki, sizin bu kışkırtmalarınız sonucu birileri gidip Kılıçdaroğlu’nu öldürse Sayın Özgür Özel onun cenazesine de gidip göz yaşımı dökecek? Oluşacak herhangi olumsuz bir durumun sorumlusu kim yada kimler olacak? Siz sözüm ona bu ülkeye demokrasi getireceksiniz değil mi? Sizin getireceğiniz demokrasi bu ise vay halimize.
Durun dilerseniz size yaşamış olduğum bir olayı anlatayım. Sayın Özgür özel CHP’nin başına geçtikten sonra Nazımiye’de rahmetli Kamer Genç 'in anmasına gelmişti. O kalabalıkta karşısına geçip şunları söyledim: “Siz bu küçük ve yoksul ilçeye gelip bir sürü şey söylüyorsunuz. Kamer Genç'i, Kemal Kılıçdaroğlu’nu övüyor ve bizim değerlerimiz diyorsunuz. Madem bu ilçenin sizin nazarınızda bir manevi değeri var ise neden bu ilçeye dokunmuyorsunuz?" Sorduğum bu masum ve haklı soruya karşılık Sayın Özel benimle çaktırmadan özel ilgilendi. Ne yaptı? Her iki elimi parmaklarımdan kavrayarak sıktıkça sıktı. Aklı sıra üzerimde bir psikolojik baskı kurmak istiyordu. Psikolojik baskı kurup beni sindirmek ve susturmak istiyordu. Ah6 ne kadar da basit ve ucuz bir davranış. Samimiyetten uzak bir tavır. Masa altından birbirinin ayaklarına basan insanların ucuz davranışları gibi. Peki, bu köylü kurnazı davranışına karşı ben ne yaptım? Ben de onun parmaklarını sıktım. Eee çarptığı kaya sert ise ne yapacak. Yapması gerekeni yapıp meseleye çözüm bulmak yerine geçiştirerek şunu söyledi: "İktidar olduğumuzda yaparız.” Ben de “ Bütün büyükşehir belediyeleri elinizde buraya dokunun " dedim. O an ellerimi bırakarak oradan sıvıştı. O ayrıldıktan sonra parmaklarıma baktım. İyi ki Allah’tan parmaklarım tamdı. İşte o gün orada anlamıştım o samimiyetsizliği. Kameralara oynamak kolay. Sen bu partinin başındasın kardeşim Kılıçdaroğlu seni bulmuş almış oralara kadar getirmiş, Ali Mahir efendi Veli Akbaba efendiyi de oralara kadar getirmiş. Peki, babamız dediğiniz bir insanın ailesine hakaret ederken sizin trolleriniz neden ağzınızdan bir kelime bile çıkmıyor? Hadi diyelim Kılıçdaroğlu suçlu, eksik, hatalı peki ailesinin ne suçu var? Ailesinin suçu ne? Bu mu aldığınız terbiye? Böyle mi demokrasiyi bu ülkeye getireceksiniz? O kadar söylenecek söz var ki sizlere.
Sizde ahtı vefa adına bir gram bir şey yok. Seçimi kazandığınız gece Ali Mahir efendinin havalara sıçraması Veli Akbaba’ya sarılmasına ne demeli. Babanız öldü diye mi sevindiniz? İnsan düşmanını öldürmüş olsa bile yalandan da olsa üzülmüş numarası yapar. Peki, aynı kaptan yiyen sizler babanızın kırkı çıkmadan neden havalara uçtunuz? Bu rezilliğiniz hala hafızalarımızda, sanki düşmanını mağlup etmiş gibi sevinen sizleri bu halk unutmadı ve unutmayacak buna emin olun.
Ben burada Kılıçdaroğlu’nun eksiklerini savunacak değilim. Ne partiliyim nede avukatıyım. Ama günlerdir sizler ve yandaşlarınız evlerimizi ve beyinlerimizi işgal etmiş durumdalar. Konuşmayayım diyorum ama artık sabır sınırını çoktan aştınız. Biz sizin bu ağzı bozuk, saldırgan yaygaralarınızı her platformda çekmek zorunda mıyız be kardeşim. Madem söylettiniz madem kutuyu açtınız o zaman devam edeyim gelelim tekrardan Kılıçdaroğlu’na.
Elbette birçok yanlışı, hatası, eksiği oldu. Bunların içinde çok büyük hatalar da vardı. Bu hatalar belki de saymakla bitmez ama bu insanın hiç mi insani bir tarafı yok? Bu kadar mı kindardınız bu insana? Madem öyleydi niye önünde düğme iliklediniz son ana kadar? Niye boynuna sarıldınız? Hani size göre her şeyin suçlusu o. Eee bu kadar dürüst iseniz madem niye biriniz çıkıp bu dediklerinizi on üç yıl boyunca yüzüne söylemediniz? Durun ben söyleyeyim çıkarınıza uymuyordu da ondan değil mi? Bu mu sizin dürüstlüğünüz? Yo yo öyle değil işte. Ağacın kurdu içinde derler ne kadar da doğru. Hz. Ali’ye demişler ki " Filanca adam sizi öldürmek istiyor.” O da sormuş ve demiş ki “neden? Ben ona iyilik yapmadım ki?" Siz, banacılar" var ya siz iktidarı elinize aldığınızda işte o zaman yine olan biz garibanlara, yoksullara olacak. Sizin gibilerin tuzu kuru. Babasını yiyen sizler bizi mi yemezsiniz? Ve sizin şu linç kültürünüz ona döneyim kafam takıldı da. İşte o kültür ah nasıl da ihtişamlı değil mi? öyle davranarak bu ülkeye nasıl barışı ve huzuru getireceksiniz? Merak ediyorum doğrusu. Sizleri tarih yargılayacak, hiç bir şey olmasa bile diyelim ki pir-u paksınız ki öyle olduğunuzu düşünmüyorum. Ama sizlerde ahtı vefanın zerresi bile yok. Ahtı vefası olmayanın insana dair ne derdi olabilir ki? Bu halk Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel'in Hacı Bektaş gibi bir gönül evliyasının anmasındaki hal ve ahvalini asla unutmaz. Önlerindeki sehpaları ve o sehpaların üzerindeki suyu unutmaz. Muaviye ve Yezit'in Hz. Hüseyin’e bir damla suyu bile çok gördüğü o durum gibi değil mi? Hadi diyelim ki sizden bağımsız gelişen bir olaydı peki İnsan nezaket gereği büyüğüne, babam dediğine, önceki genel başkanına o suyu ikram etmez mi?
Bizim eskilerimizden bir anekdot anlatayım. Belki buradan kıssadan bir hisse edinirsiniz de işinize yarar. İki küs insan ezkaza bir düğünde yan yana oturmuşlar küs olanlardan biri tütün sarıyormuş, tütün sararken tütün tabakasını elinin tersi ile küs olduğu öbür insanın önüne itmiş oda belki tütün sarar diye. Eee bir bu insanlığa bu edep, erkâna bakın bir de sizin şu meşhur fotoğrafınıza bakın ve iyi düşünün. Siz babanızın kıymetini ne kadar bildiniz ki şimdi çıkmış “Kurtar bizi baba” diyorsunuz? Ama sanırım sizde o edep, erkan yok. Siz tüccar kafalısınız çok iyi kamufle olmuş tüccar kafalılar.
Öyle kurban olam, ölem ablama, abime diyenlere bakmayın asıl korkulacak kişiler anında don değiştirenlerdir. Dün Özgür Bey Kılıçdaroğlu’na ağlıyordu bu gün başkasına yarın başka birine. Ağlamak insani bir duygudur amenna ama iş odur ki o ıslak gözün ardında samimi bir yürek olsun. Parmaklarımı sıkarak beni susturmaya çalışan Sayın Özel. İnsanlar bakarken de sanki benimle çok iyi konuşuyormuş pozu veriyordu. O gün gözümden düştü. O gün anladım onun samimiyetsizliğini. Ve tarih ileriki zamanlarda bu samimiyetsizliklerini daha da net gösterecektir. Ne istiyordunuz? Ne bekliyordunuz? “Biz seçimde sizi sattık, hile hurda yaptık gelin şimdi bizi kurtarın. Deyin ki; çok temiz bir kurultaydı.” Yani gelin yalan söyleyip bizi kurtarın diyorlar. Ve yapmayınca da hakaretler ve linç kampanyaları öyle mi ve ölüm tehditleri.
Ben sizin yerinizde olsam utanır, ar ederdim. Ve dilimi, üslubumu düzeltirdim. Madem ilerde ülke yönetmeye aday isem bunu yapar ve ülke insanına da örnek olurdum. Yoksa elini sıktığınız her muhalif parmaklarını saymak zorunda kalır.