İnsanlar da insanlık ta tarumar. Devir robotlar devri. Konuşulacak, ruhuna dokunulacak insan sayısı o kadar azaldı ki. Aynı apartmanda yaşayanlar tıpkı bir mezarlıkta yan yana yatıyor gibi kayıtsızlar birbirlerine. El sıkışan insanların çoğunun el sıkışmadan sonra parmaklarından biri yerinde yok. Herkes birbirinin celladı gibi. Biri diğerini satıyor öbürü ötekini. Samimiyet cüzzamlı hisse dönüşmüş vaziyette.
Küçük yerlerde küçülmüş ruhlar birbirlerini kemirmekle meşgul. Makineleşen yığınlardan duygu yerine teneke çınlamaları duyulmakta. Bir selamın bile bin nedeni sorgulanır olmuş. “Acaba bana niye selam verdi” diye? Korku bir histeri gibi yayılmakta. İçi çürümüş insanlar durmadan birbirlerinin üzerine kusmakta. Oysa bir yerin yer, bir kentin kent olabilmesi tanısın tanımasın insanların hiç hesapsızca selam vermesi ile alakalı. Herkes birbirini kullanıp çöpe atmakla meşgul. Bu değişim insan ilişkilerini de hızla öğütmekte. Ondandır ki kime selam verilir kime verilmez belli değil. Selamsız sabahsız zamanların içinden geçiyoruz. Arada çınlayan niye böyle olduk? Neden bu hale geldik feryatları da kifayetsiz.
Dedim ya zaman öyle bir zaman ki ağaçlara sarılmak, çiçeklerle konuşmak taşları sineye basmak robotlara temas etmekten çok daha iyi hale geldi. Elon Musk kendine yapay zekadan bir robot sevgili yapıp onunla yemeğe çıktıktan sonra “Çok anlayışlı, sevecen ve de iyimser biri” diyorsa o robot sevgilisi için varın gerisini siz düşünün. Dünya nasıl bir yabancılaşmanın içinden geçiyor?
Bu nasıl insansız bir çağ böyle. Bir yanı ile bu insafsızlık ve insansızlık yaşanırken öbür yandan ise ölümler çığ gibi çoğaldı. Her gün onlarca ölüm haberi. Geçirilen korona sürecinden sonra patır patır kalp krizi beyin kanamaları ve bolca ölüm. Her gün bir kapıyı çalmakla meşgul Azrail ve avanesi. Hayat soğudu insanlar yoruldu, korktu, ürktü ve yalnızlaştı. Mutsuzluk diz boyu. Hiç bir mevsim kendisi gibi değil. Ne suyun tadı kaldı ne de ekmeğin kokusu. Ne gündüz gündüz gibi ne de gecenin tadı var. Sanki derin bir uçurumun başında sırasını bekliyor herkes. Yada ben mi abartıyorum. İnsanlar bu makineleşen hayatta birbirlerine gülümsemekten korkuyorlar. Kimseye bir şey söylenmiyor. Herkes öfkeli ve de gergin. Herkes birbirine patlamaya ayarlanmış bir öfke gibi. Kimse iyi niyeti ve iyi sözcükleri görmüyor artık. Nereye varır bu işin sonu. Bu mutsuzluk ve umutsuzluk ne zaman geçer biter kesilir mi bu metal dedektörlerinin sesi? Nasıl yerini umuda ve yaşama sevincine bırakır belli değil...